3. Bölüm

139 5 0
                                    






Namjoon duyduğu sese cevap vermemişti, tepkisizdi. Sadece söyleyeceklerini dinlemek istiyor, tepki vermek istemiyordu. Böyle bir insandı. Çok güçsüzdü. Ufak şeylerden kaçıp saklanmak istiyor küçük bir çocuk gibi ağlayıp sadece teselli istiyordu. Şu an ailesine göz kulak olması gerekiyordu. Bir erkek olması, bir abi olması, bir evlat olması gerekiyordu. Onurları kırılsın istemiyor, ailesine zarar gelsin istemiyordu. Canından çok seviyordu ailesini. Bütün bunları kaldırmak istiyordu. Ama güçsüzdü. Çok güçsüzdü.

Yoongi karşı taraftan ses gelmediğini anladığında iç çekti ve konuşmaya devam etti.

"Namjoon, bugün okuldan sonraki kursa gelmedin. İki adam seni ve beni sordu. Neden bilmiyorum fakat belalı tiplere benziyorlardı. Bana telefon numaralarını verdiler. Yarın buluşmak istediklerini, önemli bir konu için yardımımız gerektiğini söylediler."

Namjoon sadece dinliyor tepki vermiyordu. Gitmeyecekti. Babası gibi başını belaya sokmayacak ve ardından çekip gitmeyecekti. Hayır bunu yapmayacaktı. Yoongi telefonu kulağından çekip önüne koydu. Fakat hoparlör açık değildi, konuşmayacağını biliyordu. Lüzumu yoktu. Sadece o konuşacaktı ve o da dinleyecekti. Anlamıştı Namjoon'u. Aynı sınıfta 5 sene geçirmişlerdi. İyi ya da kötü yanlarında ailelerinden destek almak yerine birbirlerine destek vermişlerdi. Bu bağ onları daha bağımlı yapmıştı. Yoongi Namjoon olmadan günlerini geçirmek istemiyordu, Namjoon da ondan farklı değildi. Birbirlerinin herşeylerini biliyor olmaları onlar için avantaj mıydı, devevantaj mıydı kestiremiyordu. Namjoon ne zaman kırılsa sorunu anlayıp ondan daha çok kırılıp dökülüyordu Yoongi. Bu yüzden bazen bu bağdan nefret ediyordu. Fakat ne bu kadar sevdiğini ne de bu denli nefret ettiğini Namjoon'a söylemiyor, belli etmiyordu. Fakat şimdi farklıydı. O kendi hayatını kurtaramıyordu, kendi hayatı yerine her zaman ailesinin hayatını düşünüyordu. Bu onu sadece felakete götürecekti. Bunu ne pahasına olursa olsun engelleyecekti. Kurtaracaktı dostunu, canından çok sevdiği dostunu.

"Şu an adamların IP adreslerini araştırıyorum, numara kimlere ait, kimlerden geçmiş göz atacağım. Sende o zamana kadar düşün. Ararım seni."

Namjoon karşıdaki telefon kapatana kadar kulağında tutmuştu. Ne yapacağını bilmiyordu. Ailesini nasıl kurtaracağını düşünüyordu hala. Düşündükçe içi burkuluyordu. Babası bir çeteye karışmıştı üniversite zamanlarında. Bu çete o kadar üye barındırıyordu ki polis çok zorlanıyordu. Ne kadar adamlarını yakalarlarsa yakalasınlar suçları asla bitmiyordu. Liderinin kim olduğunu bile kimse bilmiyordu. Fakat babası bu adamın sağkoluydu. Zamanında çok tehdit edilmiş, şantaj yapılmıştı. Babası çetedeki adamların hepsini tanıyordu. Liderin sağkoluydu sonuçta tanımak, bilmek zorundaydı. Hatta gerekirse zihnine kazıması gerekiyordu. Bu yüzden çetedeki adamlar çıkamıyordu. Babasının hafızası çok kuvetliydi. Fakat yasak olan bir şey yapmıştı. Birine gönlünü kaptırmıştı.
Çeteye daha çok adam gerektiği söylenmişti. O da birkaç adam seçip dışarı çıkmıştı. O sıralarda sadece 23 yaşındaydı ve gönlünü bir kıza kaptırmak planlarının arasında değildi. Annesi bir kafede yarı zamanlı çalışıyordu, 19 yaşındaydı. Para kazanmak zorundaydı. Ailesi yoktu. Devlet 18 yaşından sonra ona daha fazla bakamayacaklarını söyleyip dışarı atmışlardı. 1 sene boyunca para kazanmak için her şeyi yapmıştı. Fakat erkeklerle bir ilgisi yoktu. O gün annesi de babası gibi gönlünü birine kaptırmıştı. Bu da onun planlarının arasında değildi. Babası hergün sevdiğini görebilmek için adam toplamaya gönüllü oluyor, o kafeye gidip sadece zamanı kadar onu izleyip geri dönüyordu. Konuşamazdı, dokunamazdı, koklayamazdı. Bu babasını ne kadar yaksa da bir gün gerçekten dayanamamıştı. Sevdiği kızla, aralarında bir konuşma bile geçmediği kızla evlenecekti. Çete liderine söylediğin de öfkeden kudurmuştu, kadını adamın önünde öldürmek istediğini söylemişti. Babası hiç yalvarmadığı kadar yalvarmıştı. 2 gün boyunca diz çökmüştü. Asla dinlenmeden diz çökmüştü. Bacakları çok kötüye gidiyordu ve annesi bu duruma çok üzülüyordu. Hergün ağlıyor, önünde duran adam sürekli onun için diz çöküp, bacaklarını heba ediyordu. Oysa buna değmediğini düşünüyordu. Çete lideri daha fazla dayanamayıp ikisini de beş parasız dışarı atmıştı. Fakat bir şartı vardı. İkisini hatta çocuklarını bile görmeyecekti. Onun ailesini istemiyordu. Bu bir ihanet olmuştu ona. En güvendiği adamıydı çete lideri Kai'nin. İhaneti kabul edemezdi.



















Çok kısa olduğunun farkındayım fakat durumu biraz hızlı geçeyim dedim.

The Goblet GangWhere stories live. Discover now