🔸56.BÖLÜM: BARİS VE EVA

14.7K 1.3K 353
                                    

EMMA

Emma, az kalsın ölecek olmaktan çok Kosey'in ağzından çıkan sözcüklerden rahatsız olmuştu. Hatta öyle çok rahatsız olmuştu ki, utanıyor ve yeni yetme bir genç kızmışçasına gözlerine bakmakta güçlük çekiyordu. Neden böyle hissettiğine anlam veremiyordu. Daha önce çıktığı erkekler olmuştu, onu sevdiğini söyleyen erkekler de olmuştu ama bunu söyleyen Kosey olunca kendini garip ve sanki bunu söyleyen ilk erkek oymuş gibi hissetmekten kendini alamıyordu. İç çekerek 'Belki de sıradan biri olmadığı için böyle hissediyorumdur?' diye geçirdi içinden. Ne olursa olsun seni seviyorum derken dürüst görünüyordu. Alay ediyor gibi de değildi. Gerçekten böyle hissediyor olabilir miydi? Onu seviyor, gerçekten seviyor olabilir miydi? Bu düşünce kalbinin buz tutmasına neden olurken rüzgarla oradan oraya savrulan ve küçük pamukçukları andıran kar tanelerine uzun uzun baktı. Kosey ona onu sevdiğini söylediğinden beri zaman daha ağır akmaya başlamıştı sanki. Ve hâlâ onun göğsünde yatıyordu, o da ona en sevdiği oyuncak ayıymış gibi sıkı sıkı sarılıyordu... Fazla yakınlardı, çok çok fazla yakın... Bunu fark ettiğinde kan kulaklarına, boynuna ve yanaklarına hücum etti. Aceleyle Kosey'in göğsünden destek alarak ona sıkı sıkı sarılan kollarının arasından sıyrılıp üzerinden kalktı. Kosey'de onunla birlikte yerden doğruldu, karların içine düşmüş hançeri almak için uzanırken geniş göğsü heyecandan hızlı bir şekilde inip kalkıyordu. Sonra da saçlarına karışan kar tanelerini temizlemek için kolunu kaldırdı, parmaklarını buklelerin arasından geçirirken acıdan pazıları gerildi. 

Yaptığı dağlama yüzünden hâlâ canı yanıyor olmalı, diye düşünen Emma istemsizce Kosey'in omzundaki sargılara ve parmaklarındaki yanıklara bakarken 'Bu daha beter bir şekilde de sonuçlanabilirdi.' diye geçirdi içinden. Nekhbeth'in asabiliği karşısında sadece birkaç ufak yanıkla kurtuldukları için kendilerini şanslı saymalılardı. O adam çok daha ciddi bir şekilde de onlara zarar verebilirdi. Zaten bunu yapmaya çok istekli görünüyordu. İkisi onu öldürmeselerdi yapardı da. Ansızın garip bir şeyi fark edene dek Emma bu düşüncelerin içinde kayboldu. Gözünün önünde parlak, sarı şeyler uçuşuyordu! Şaşkın şaşkın nefesini üfledi çünkü üst üste çöken enkazın altından havadaki rüzgâra karışan kül taneleriydi bunlar... Kar ve kül taneleri... Beyaz ve sarı noktacıklar... Her şey sanki bambaşka bir dünyadaymış gibi hissettiriyordu. Yüzyıllar öncesine ait bir kentten kar ve ateşle kaplı bir diyara gelmişlerdi. Ve kanla... Karla kaplı yerin bir noktası Kosey'in ve Nekhbeth'in kanıyla boyanmış bir halde duruyordu. Emma dayanamadı ve henüz ateşini kaybetmemiş olan bir kül zerreciğine işaret parmağının ucuyla dokundu, hafif bir sıcaklık parmak ucuna yayıldı. Bu küller Nehkbeth'in öldüğü anlamına mı geliyordu? Ne olduğuna dair en ufak bir fikri olmasa da öyle olduğunu ümit etti çünkü o adam bir şekilde yaşıyorsa çok daha öfkeli bir şekilde geri geleceği kesindi. Buna bir kere daha şahit olmak istemiyordu. Bir kere daha aynı şeyi yaşayabileceğinden, sonra da hayatta kalabileceğinden emin değildi.

Bakışları Kosey'in yüzüne dokunurken bir anda tüm düşünceleri rüzgara kapılan bir toz bulutu gibi dağıldı. Nekhbeth'i unuttu. Wajdet'i de. Hatta içinde bulundukları durumu da. Aklında sadece Kosey'in Thoth hakkında söyledikleri kaldı. Bulup durdurmaları gereken o kişi Kosey'e bildiği her şeyi öğreten kişiydi, öğretmenim dediği bir adamdı. Kim bilir ne kadar zamandır gözlerinin önünde duruyordu? Emma, gerçeğin bu olabileceğine hiç ihtimal vermemişti. Kosey'in zehirlendiği geceyi anımsayıp istemsizce iç çekerken 'Seni öldürmek istemesi hiç şaşırtıcı değil.' diye düşündü; Onu mahvetmeye yetecek kadar çok şey biliyorsun.

"İyi misin, Emma?"

Kosey'in sesini duymak onu kendine getirmişti. Alçak bir sesle cevap vermeden önce derin bir solukla göğsü şişti. "İyiyim ama birini bıçakladığıma inanamıyorum." Ve onu öldürmene yardım ettiğime...

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin