2-Halbuki İyi Değilsin

74 15 29
                                    

Medyayla birlikte okuyun papatyalarım.

 

Hanbin

Bazı değerli kişiler vardır herkesin hayatında. İlk ona koştuğu, onunla eğlendiği, onun yanında hunharcasına ağladığı.

Bu kişi benim için Jinhwan olmuştu hep. Kırmızı arabamı kırmasıyla başlamış, bu yaşımıza kadar sürmüştü. Her zaman, oradaydı. Bunu biliyordum.

Ama şimdi, garip davranıyordu. Nefret ettiği kişinin yanında ağlayacak biri asla değildi ki o. Kıpkırmızı gözleri ve şişmiş yüzü ile berbat halde duruyordu karşımda.

Ona yardımcı olamıyordu ve bu benim içimi acıtıyordu.

Ne vardı da Jiwon'a takılmıştı ki gözlerim?

"İyi misin Perim?" Evet, duygusal anlarda -ki bu bayağı az bir zamana denk geliyordu- ona perim diye sesleniyordum. Şu an için götten bacak demem uygun olmazdı çünkü.

"İyiyim bıldırcınım bir sorun mu var?" Sorun yoksa neden Junhoe ile dip dibeydin demek istemiştim ona. Ama onu kırmak istemiyordum.

"Bakıyorum da Junhoe ile yakınsınız, ne o sevgili misiniz yoksa?" ortamı yumuşatmaktı hedefim. Ama bana öyle bir bakmıştı ki daha da batırdığımı çok geç idrak edebilmiştim.

Kırgınlığı gözlerinden belli oluyordu.

Yine de gülümsemiş, pek de ağır olmayan bir şekilde vurmuştu omzuma. Ama gülümsemesi engellememişti gözlerinin dolmasını.

"Ondan nefret ediyorum biliyorsun." kıkırdadı ardından. Durup onu kollarımın arasına aldım. Onun canı yanıyordu. Elbet anlatacaktı bana. Ama ona burada olduğumu hissettirmeliydim. Bir dost olarak onu yalnız bırakmamalıydım.

Bunu bekliyormuşçasına koyvermişti gözyaşlarını yine. Kendine ettiği lanetleri duyabiliyordum.

Onu ne üzmüştü ki bu kadar.

Saçlarını okşarken iç çekişleri hafiflemişti az da olsa.

"Neyin var bu kadar miniğim?" sesimi yumuşak çıkarmaya özen gösterirken elimle sırtını sıvazlıyordum.

"Sadece biraz doldum Bin-ah. Önemli değil." Önemliydi işte. Geçiştiriyordu beni. Hadi ama, o Jinhwan'dı. Her zaman gülen Jinhwan'dı.

"Donghyuk bekliyor, gidelim mi?" Çatallaşmıştı sesi. Kim bilir benden önce de ne kadar ağlamıştı da bu haldeydi. İçim hiç rahat etmese de adımlarına uydurmuştum adımlarımı.

On beş dakika yürümemize rağmen ikimizin ağzını da bıçak açmamıştı. O, fazla düşünceli görünüyordu. Benimse canım yanıyordu ona destek olamadığımdan.

En sonunda kafeye geldiğimizde cam kenarında oturan Donghyuk bize kocamanca gülümsereyerk el sallamıştı. Evet, resmen tüm kafeye ilan etmişti orada olduğunu. Bir şey demek istemiyordum, en azından şimdilik. Bu çocuğa hiç ısınamamıştım.

"Merhaba Dong." Jinhwan kocamanca gülümseyerek ona sarıldığında içimden onu çekip götürmek geliyordu. Hadi ama! O benim en yakın arkadaşımdı bir kere!

"Merhaba Hanbin." Donghyuk bu sefer bakışlarını bana çevirmişti. Kısaca bir sarılma sunduktan sonra tam karşısında oturmak zorunda kalmıştım. Kalmıştım diyorum çünkü cam kenarıydı ve bu zevk bana özeldi.

"Jinhwan iyi misin, gözlerin kızarmış?" Sesi meraklı da çıksa samimiyetine asla güvenmiyordum. Neden gelmiştik ki yahu?

"İyiyim, merak etme. Sadece düştüm de." komikmiş gibi kahkaha atmıştı Jinhwan. İkili sohbete daldığında dışlanma hissime engel olamamıştım. Böyle şeylerde iyi değildim Jinhwan'ın aksine ve kendimi deli gibi rahatsız hissediyordum.

heyahe//JunhwanWhere stories live. Discover now