Dördüncü Bölüm -12

Começar do início
                                    

Salonun birçok yerinden şiddetli alkışlar duyuldu, ama Fetükoviç, sözünü kesmemeleri için adeta yalvarırcasına ellerini salladı. Her şey yeniden sessizleşti. Avukat devam etti:

— Zanneder misiniz ki, sayın jüri üyeleri, çocuklarımız delikanlılık, daha doğrusu düşünme çağına gelince bütün bu meseleler üzerinde durmazlar? Bu asla mümkün değildir; onlardan imkânsız bir içine kapanıklık beklemeyelim. Düşkün bir babanın durumu, özellikle başka arkadaşlarının iyi durumda babalarıyla kıyaslama yaparak bir gençte ister istemez birtakım acı sorular uyandırır. "Babandır, kanını taşıdığın için onu sevmek zorundasın" gibi beylik cevaplar alır. Genç, elinde olmadan, "İyi ama, bana hayat verirken beni sevdiği var mıydı?" diye düşünmeye başlar. "O anda, ihtiras anında, belki de içkili kafasıyla ne beni, ne cinsiyetimi bildiği vardı. Bana karşı tek babalık ödevi de içki düşkünlüğünü aşılamak oldu. Ne diye seveceğim onu. Hayat verip ömrü boyunca beni sevmedikten sonra, değer mi?" Bu sorular belki size kaba, haşin gibi gelir, ama genç insanın düşünce seline set çekemezsiniz. "Tabiat kapıdan kovulursa pencereden girer..." Bu arada en önemlisi, "maden"in, "kükürt"ün uğursuzluğundan korkmayalım. Meseleyi mistik hükümlere göre değil, sağduyunun, insanseverliğin emrettiği yolda çözümleyelim. Oğul babasının karşısına geçerek ciddiyetle, "Seni sevmemin benim için bir ödev olduğunu ispat et, baba!" desin. Babası bunun karşılığını verebilecek, söylediğini ispatlayacak durumda ise bu ailenin yalnız mistik, geri düşünceler üzerine değil, kişisel sorumluluk esasına uygun, insanca temellere dayanmış normal bir aile olduğu ortaya çıkar. Baba soruyu olumlu bir şekilde cevaplayamazsa, o aile yıkılmıştır. Adamın babalık hakkı yok olur, oğlu onu kendine yabancı, hatta düşman saymaya hak kazanır. Sayın jüri üyeleri, kürsümüz gerçek ve sağlam fikirlerin yayıldığı bir okul olmalı!

Coşkunca alkışlar avukatın sözünü kesti. Dinleyiciler adeta kendilerinden geçerek alkışlıyorlardı. Şüphesiz bütün salon değil, ama salonun yarısı, en çok annelerle babalar alkışlıyordu. Yukardan, bayanların oturdukları sıralardan çığlıklar, bağrışmalar duyuldu. Mendiller sallanıyordu. Başkan çıngırağa asıldı. Salondakilerin taşkınlığına kızdığı belliydi, ama deminki tehdidine uyarak salonu boşaltmaya cesareti yoktu, çünkü alkışlayanlar, mendil sallayanlar arasında kürsünün arkasında özel koltuklarda oturan fraklı, göğüslerinde nişanlar parlayan yaşlı devlet adamları da vardı. Gürültü kesilince Başkan, deminki gibi, salonu boşaltacağını kesin bir dille tekrarlamakla yetindi. Zafer heyecanıyla coşmuş Fetükoviç konuşmasına devam etti:

— Sayın jüri üyeleri, burada bugün de hayli sözü edilen korkunç geceyi hatırlıyorsunuz sanırım. Oğul, bahçe duvarından atlayarak babasının evine dalmış, ona hayat veren düşmanla yüz yüze gelmiş. Bütün gücümle ısrar ederek tekrarlıyorum, o anda para almaya gelmemiştir o; hırsızlık suçlaması abestir. Maksadı öldürmek de değildir, asla! Önceden böyle bir tasarısı olsa bir silah sağlamayı düşünürdü, pirinçten havanelini sadece içgüdü etkisinde, ne yaptığını bilmeden kapmıştı. Diyelim ki içeri girmek için babasını bilinen işaretlerle kandırmış, diyelim ki girmiştir; asla inanamayacağım bu masalın doğruluğunu bir an için kabul edelim. Sayın jüri üyeleri, size bütün kutsallığım üzerine yemin ederim ki, orada babası değil, yabancı bir düşman olsaydı, odaları gözden geçirip kadının orada bulunmadığını görünce rakibine dokunmadan kaçardı. Belki bir şaplak indirirdi ya da iteleyiverirdi, o kadar... Çünkü bununla uğraşacak durumda değildi, vakti yoktu, yavuklusunun nerede olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Ama babasını, çocukluğundan beri ona rahat yüzü göstermeyen bir düşmanını, şimdiki korkunç rakibini görmek her şeyi altüst etti. Nefret duygusu elinde olmadan kabarıp bütün varlığını sardı, düşünecek zamanı kalmadı, bir anda oluverdi her şey! Bir çılgınlık buhranıydı bu, ama doğal, bozulan kanunları için (her zaman olduğu gibi) olanca şiddetiyle öç alan tabiatın hiddeti... Katil gene de öldürmemiştir, bunu ısrarla haykırıyorum. Sadece karşısındakinin suratına nefretle, tiksintiyle havanelini sallayıverdi bir kere; öldürmek istemeden, öldüreceğini bilmeden... Elinde uğursuz havaneli olmasa belki döverdi babasını, ama öldürmezdi. Kaçtıktan sonra yere serdiği ihtiyarı öldürüp öldürmediğini bilmiyordu. Buna katillik denmez. Baba katilliği hiç değil. Ancak geri fikirlilik bu fiili böyle adlandırabilir. Gerçekte ortada bir katillik var mıydı, sizlere tekrar tekrar içtenlikle soruyorum baylar? Sayın jüri üyeleri, sanığı mahkûm edeceğiz; o da kendi kendine, "Bu insanlar benim için hiçbir şey yapmadılar," diyecek. "Adam olmam için ne terbiyemle, ne eğitimimle ilgilendiler. (Aç, susuzken doyurup susuzluğumu gidermediler, hapiste çıplak yatarken gelip aramadılar beni...)Üstelik sürgüne yolladılar. Ödeştik, bundan sonra ne onlara, ne başkalarına sonsuzluğa kadar borcum yok. Onlar kötüyse ben de kötü olurum, zalimliğe zulümle karşılık veririm." Böyle diyecektir, sayın jüri üyeleri! Yemin ederim, suçlamakla onu ferahlatacak, vicdan yükünden kurtaracaksınız. Bundan sonra döktüğü kan için vicdan azabı çekmeyecek, lanetler okuyacak ona. Bir insanı temelli söndüreceksiniz. Ondan sonra ömrünün sonuna kadar içi zehir dolu, hayata karşı kör bir adam olarak yaşayacak... Sanığa en acı, en korkunç cezayı vererek ruhunu sonsuzluğa kazandırmak ister misiniz? Merhametinizle ezin onu. Nasıl sarsılacağını göreceksiniz; "Bu kadar sevgiye, iyiliğe layık mıyım?" diyecek. Evet, bu vahşi, ama soylu kalbi biliyorum ben, sayın jüri üyeleri, biliyorum. Soylu hareketiniz önünde secde edecek, büyük sevgi gösterilerine susamış bu kalp yeniden canlanacak, sonsuzluğa yönelecek. Bazı miskin ruhlar başlarına gelen kötülükler yüzünden bütün dünyayı suçlu görürler. Azıcık bir merhamet, biraz sevgi onları değiştirip kötülüklerinden döndürmeye yeter, çünkü içleri iyilik tohumlarıyla doludur. Bu ruh açılacak, Tanrının sonsuz merhametini, insanların iyiliğini, doğruluğunu anlayacak... Yaptığına pişmanlık duyarak insanlığa olan borcunun büyüklüğü altında ezilecek. O zaman "ödeştik" diyemeyecek. "Bütün insanlara karşı suçluyum, herkesten aşağıyım," diye tekrarlayacak. Pişmanlık, ıstırap derecesinde bir duygulanma ile, "Beni mahvetmek değil, kurtarmak isteyen insanlar benden ne kadar iyi!" diye gözyaşı dökecek. Ve sizler için bunu, bu iyiliği yapmak pek kolaydır. Çünkü ortada gerçekle ilişiği olan deliller yokken, "Evet, suçludur!" demeniz kolay sayılmaz. Duyuyor musunuz, şanlı tarihimizden yükselen yüce sesin, "Bir suçsuzu cezalandırmaktansa on suçluyu affetmek daha iyi!" deyişini duyuyor musunuz? Benim gibi bir acize sizlere, Rus mahkemesinin yalnız cezalandıran değil, düşenleri tutup kaldıran bir el olduğunu hatırlatmak düşmez! Varsın başka milletler salt kanun maddelerine dayanarak hükümlerini versinler, biz ruha, öze yönelip bahtsızları kurtarmaya, kalkındırmaya çalışalım. Böyle olursa, Rusya da, adaleti de bu yolda ilerlerse, yarınımıza güvenle bakabiliriz. Dünya milletlerinin nefretle uzaklaştığı çılgın troykalarla korkutmayın bizi! Doludizgin troykalar değil, heybetli Rus arabası, azametli, sakin yol alışıyla amacına ulaşacaktır. Müvekkilimin kaderi gibi Rus gerçekçiliğinin kaderi de sizin ellerinizde. Onu siz kurtaracak, siz savunacak, doğrulayacaksınız!

Karamazov KardeşlerOnde histórias criam vida. Descubra agora