•Final|Ölü Mektuplar

443 193 640
                                    

Ölü Mektuplar •Final|Ölü Mektuplar

Melek Mosso-Keklik Gibi

Alnıma yazılmış bu kara yazı,
Kader böyleymiş, ağlarım bazı.

"En iyi acı, hiç olmayanıydı."

Acı, günlerdir azalmak bilmeyen bir istekle bütün bedenine kundaklanmıştı. Hatta öyle ki, kalp denen ve hiç istememesine rağmen atmaya devam eden o organa sığmaz olmuştu. Taşıp duruyordu oralardan yanaklarına. Gözyaşı diyorlardı adına da. Aslında en iyi acı, hiç olmayanıydı. Fakat son günlerde bir zamanlar güldüklerinin bile, şu zamanlarda daha bir hüzünlensin diye nasip olduğunu düşünmeye başlamıştı. Mutluluklarının hepsi yarınsızdı. Ah, o gün nasıl dayanabilmişti Duru'yu kaybetmeye, bugün nasıl dayanabiliyordu onsuzluğa?

Gitmeseydi, keşke...

Yokluğu ondan daha uzun kalmıştı.

Gerçi, alışıyor gibiydi işte. Her denediğinde yeniden öle öle.

Kalsaydı, Bora onun acılarını da seve seve sırtlanırdı. Kendini ikisi için de feda ederdi. Onun yerine de yanardı. Şimdi, büsbütün çaresizlikler zelzelesiydi hayatının kalanı. Sahi, insanın kalbi ağrıyınca bütün bedeni de mi ağrırdı? Kendisine rağmen dik durmaya çalışıyordu. Saatin her tik tak edişi canını acıtsa da deniyordu. Zamanın onsuz akması ruhunu çıkmazlara kepenklese de deniyordu. Ama yorulmuştu; acıyı yenmeye çalışmaktan, dik durmaya çalışmaktan, yokluğuyla savaşmaktan çok yorulmuştu.

Her şeyden yorulmuştu, onu beklemekten yorulmuyordu.

Boğuluyordu sanki. Yokluğunun nefessizliğinde boğuluyordu. Bazen mutlu olacakmış gibi hissediyordu. Fakat sonra hatırına düşüyordu çığlıkları, karanlıkları. Mutluluk şimdi hiç şiir okumamış birine gözlerinde gördüklerini anlatmanın imkansızlığı gibiydi. Ya da hiç çiçek koklamamış birine, kokusunu neden saklamak istediğini anlatmak kadar olanaksızdı. Çok, çok uzaktaydı. Bir mezar kadar uzakta. Mezar taşında yazan ismini hatırladıkça zorla zapt ettiği gözyaşları daha fazla yerinde duramıyordu.

Dayanamıyordu, acıya doymuştu.

Aslında o akanlar gözyaşları değil, göremeyişleriydi. Acısını, özlemini, yakarışlarını... Kalbinin içinde de birikiyordu gözyaşları. Onun acısının ortasında çırpınırcasına atıyordu şimdi. Koca bir pişmanlık sarmıştı daha evvel acıyan yerlerini. Boğucu, kasvetli ve gittikçe artan bir pişmanlık. Bora onu uzaklaştırmaya çalıştıkça durmuyor, inatçı bir artçı gibi tekrar tekrar vukuu buluyordu bedeninde. Boğazında bir kül tadı hissediyordu. Kavuşamayışların tadı hep yanık olurdu. Onsuzluğu nefessizliğinden okunuyordu. Onunlayken göremedikleri de dizlerinden.

Hep, en çok kendine acıyordu.

Çürümeye yüz tutmuş bedeninin altında zorla taşıdığı kemikleri acırken, Bora meyhanenin yolunu yarılamıştı. Omuzları düşük ama uzun zamandır yoluna uğramayan adımları hevesliydi. Meyhaneye her vardığında tattığı rakı yudumları, zihnine mühürlediği bir anıyı daha anımsatıyordu. Seviyordu bunu. Bazen bu anılar, pişmanlıklarından da ibaret olsa seviyordu işte. Sonuçta hatırladıklarında Duru vardı. İçine o karışınca mutlaka güzelleşirdi her şey.

Ölü MektuplarWhere stories live. Discover now