•B.6.|Bîmâr-Dil

488 517 522
                                    

Ölü Mektuplar •B.6.|Bîmâr-Dil

Tanju Okan-Kadınım

Masamız köşede öylece duruyor.
Bardaklar boşalmış her biri bir yerde.
Sanki hepsi hasret senin nefesine.

"Yarınlar, yalnızca, yaralar."

"Merhaba, hayatımın soluk kenarının mavisi;

Bu aralar sevgilim, gözlerim bile gülümsüyor. Mümkün olsaydı eğer, bana yolladığın mutluluk sebeplerini paketleyip kalp dolabımda saklardım. Keşke yapabilsem. Hatta keşke kirpiklerinin arasına kıvrılıp uyuyabilsem. Bu dünyanın en sisli, en güvenli ve en huzurlu uykusu olurdu.

Huzur... Sanırım bu kelime bakışlarını anlatmam için var. Bazen diyorum ki, seni taşısam sol yanıma, en çok onun ihtiyacı var yaşatmana. Hatta tutsan şöyle elimden, bütün insanlardan uzağa gitsek yan yana. Ya da Lapsus'a. Yanımda sen olsan yeter aslında. Senin sevginden tutunca, erişiyor bütün memleketim huzura.

Yolun sonunda kavuşamamak da olsa, yolun başında elimden sen tuttun. Bu benim için bütün yaşayamadıklarımdan daha değerli.

Sevgiyle, Bora'nın papatyası."

Bora, o gitmeden önce bir kez daha nefes aldığı her anda varlığını hissetmek üzere kurmuştu hayallerini. Ama hesaba katmadığı bir şey vardı. Kaderi hafife alıyordu. Hayata adım attığı günlerde gülüşüne tutunacağı kadın, toprağın altındaydı. Ve o yalnızca, kurduğu hayallerin sonuna bir nokta koymakla kalmamıştı. Artık anlamı olmamasına rağmen, yaşamanın yanına isteksiz bir virgül koyup adım atmaya devam etmek zorundaydı. Virgüller, usandırıyordu.

Titrek bir nefes verdi dışarıya. Sıcaklığı parmak uçlarının arasında sıkıca tuttuğu mektuba değdi. Tutunabildiği tek şey satırlardı şimdi. Her gün olduğu gibi ondan kalan başka bir mektubu sayısız kez okumuştu. Şimdi de öpüp koklama vaktiydi. Dudakları, parmaklarının dokunduğu kâğıt parçasında mutluluğu yaşarken; ilk durağı yüreği olan bir damla yaş gözlerinden süzüldü ve mektubun üzerine düştü.

Sayısını hesaplayamayacak kadar uzun süre ayırdı mektuba. Sonra büyük bir özenle sararmış zarfın içine koydu. Yine aynı özenle zarfı ceketinin iç cebine bıraktı. Bir süre bakışları orada kalmıştı. Okumaya doyamıyordu. Sonra oturduğu yatağının ucundan kalkıp karşıya doğru yürüdü. Boy aynasının yanındaki çekmecenin üzerine önceden hazırladığı en güzel kol düğmesi ve kravatını çıkardı.

Bir adım sağa kayıp kravatı aynanın üzerine koyduktan sonra, siyah takımının ceketini dikkatlice taktığı kol düğmeleriyle tamamladı. Gömleğinin manşetlerini, ceketinin kollarından birkaç santim dışarı çıkardı. Üzerine tam oturmuş beyaz gömleğin uçlarını dar kalıplı siyah pantolonun içine soktu. Bu sırada bakışları aynadaydı. Düşük omuzları ve vahim durumdaki yüz hatlarına rağmen, iyi görünüyordu. Bora, ceketinin ön cebindeki koyu mavi mendili hafifçe dışarı çıkarırken alışık olmadığı hisler yaşıyordu.

Mutluydu ve gülümsüyordu. Çünkü onun yanına gidecekti. O gittiği gün bütün güzel duyguları da buruşturup toprağın altına attığını sanıyordu ama garip bir huzur vardı içinde. Elini sol yanına dokundurduğunda hâlâ bir kalbinin olduğunu ve yine onun yanına gidecek olmasının verdiği mutlulukla bu kadar hevesli attığını hissetti. Bu kadının yokken bile uçsuz neşeyi koynunda hissettirebilmesi ne güzeldi! İçindeki heves gittikçe artarken aynanın üzerinden sarkan mendille aynı renkteki kravata çarptı bakışları. Kravatı alıp boynuna yaklaştırırken gülümsemesi usulca buruklaştı. Bundan aylar önce takmayı beceremiyordu ve ona doğrusunu Duru öğretmişti. Hatırlıyordu da, o günler sahiden çok ferahtı.

Ölü MektuplarWhere stories live. Discover now