11. KAHRAMANLAR VE KENDİNİ PELERİNİNDEN ASANLAR

Start from the beginning
                                    

"Büyümüşsün," dedi kırık bir sesle, aynı zamanda buna inanamıyor gibiydi.

Bana eskisi gibi hayran baktığında ve sesi kırık çıktığında, içimdeki harabe kimsesiz kızın üzerine devrildi. Eski yaralarım kabuklarının altından kanamaya başladı. Ona karşı duyduğum kızgınlık geri geldi. Kendisini o kadından koruması gerekirdi, beni o kadından koruması gerekirdi. Bizi o kadından korusaydı şimdi bu masada iki yabancı gibi oturuyor olmayacaktık. O kadından bizi korumuş olsaydı, o kadın bizi yine terk ederdi ama biz birbirimizin büyüyüşüne eşlik ederdik ve kendimizi bu kadar yalnız hissetmezdik. Ben bu acılara dayanmak, yalnız büyümek zorunda kalmazdım.

Dilimi ısıran, acımasız onca kelime barındıran acılı isyanları geri iterek, tekdüze bir sesle, "Sen de öyle," dedim.

Kafasını sallayarak beni onaylarken yüzümü incelemeye devam etti, üzerini başka bir renkle kapattığım sağ gözüme bakıyordu özellikle. Gözlerimin tek renk olmasından hoşnut olmamış gibiydi.

"Beni nasıl buldun?" diye sordum, ben de onun yüzünü incelerken.

Şimdi... Elli yaşında olmalıydı. Kırışmış teninin pürüzsüz hâlinin avuç içlerimde hatırası vardı, o ağlarken yanaklarını kurular, onu gülümsetmeye çalışırdım hep. Sorduğum soru buruk bir gülümsemeye neden oldu yüzünde, sanki geçmişe aralanan bir perdeden bakıyordu.

"Küçükken de kolay bulunacağın yerlere saklanırdın. Seni bulmayı unutmayayım diye."

Yıllar sonra sesini duymuş olmanın en hüzünlendiren kısmı, sesinde hüzünlü bir hatırayı taşıyor olmasıydı. Verdiği cevap sorumu yeterince cevaplamıyor olsa da üstelemedim.

"Özür dile-"

Sözünü kestim. "Dileme. Yalnızca kelime israfı olur."

Kafasını iki yana salladı. "Olsun. İzin ver de en azından dilemiş olayım, Ada," dedi tekrar titremeye başlayan dudaklarıyla. "En azından pişmanlığımı dile getirmeme izin ver. Hiçbir zaman bir annen olmadı ama bir baban olabilirdi. Senin için iyi baba olmam gerekirdi. Seni korumam gerekirdi, seni her şeyin dışında tutmam gerekirdi. Fakat sana acıdan başka bir şey getirmedim, özür dilerim. Affetmeyecek olsan bile."

Söylediği her kelime doğruydu fakat bunları dile getirirken yüzünde oluşan ifade öyle hüzünlüydü ki ona olan öfkemi baltalıyor, kalbimin üzerinde camdan bir yağmur yağıyormuş gibi hissettiriyordu ve bunun için yine ona kızıyordum.

Kafamı sallayarak onayladım onu, yüzümde bir parça hüzün barındırmadan. "Kolay affedilecek şeyler yaşamadık ikimiz de. Telafi edilemeyecek yıllarımız var."

Derin bir nefes alamaya çalıştı ama alamadı. "Öyle. Ama artık buradayım, elimden ne geliyorsa yapacağım."

"Mümkünse hiçbir şey yapma," dedim gözlerine bakarak. "Küçük bir kız değilim artık. Yardımına ihtiyacım yok, önceden vardı."

Gözlerime canı acımış gibi bakarken geri adım atmadım. Onun canını yakmak istiyordum fakat onun canını yaktığımda benim de canım yanıyordu.

Derin bir nefes alıp gözlerimi masaya çevirdim. "Kahvaltı yap. Sonra işlerimizi halledeceğiz."

"Buna gerek yok, Ada. Kendi başımın çaresine bakarım."

Alayla ve sinirle baktım ona. "Bakar mısın? Ben senden on sene önce çıktım ama adapte olmak o zaman bile çok zordu. On altı yıldır içerideydin, hiçbir şey artık bildiğin gibi değil. Sen bana babalık etmemiş olabilirsin ama ben, seni yüzüstü bırakmayacağım. Şimdi lütfen kahvaltını yap ve bu durumdan ikimiz de bir an önce kurtulalım."

KUZGUNOn viuen les histories. Descobreix ara