✧1.1✧

130 21 101
                                    


Hilal ve Mert ile parkta görüştüğümden bu yana iki gün geçmiş, nihayet cuma günü gelmişti. Normal bir zaman diliminde olsa cumayı iple çeker, yılın sonundaki yaz tatili gibi dört gözle beklerdim. Ama bugün, benim heyecanla bekleyebileceğim bir gün değildi. Aksine gelmesin diye tüm gücümle geri itelediğim o günü gelsin diye bekleyemezdim. Hele birkaç saat önce duyduklarımdan sonra, bugün hiç gelmesin bile isteyebilirdim. 

Akciğer kanseriydim. Yaşadığım sorunları; strestendir, yorgunluktandır diyerek başımdan savmış, kötü bir şey olacağını aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Ben, her şeyin olurunu düşünen bir kızdım. Ne yaşarsam yaşayayım bir yerinden gülünecek bir şey bulan, ne olursa olsun yaşamayı çok seven biriydim. Hastaneye ilk gittiğimde, kanserin ikinci evresinde olduğum teşhis edilmişti. Hemen kemoterapiye başlansa da birkaç ay önce sıklaşan sorunlarım, beni tekrar bir dünya teste maruz bırakmıştı. O testlerin sonucunu bugün öğrenmiştim. Korktuğum şey başıma gelmişti. Artık iki değil, üçüncü evredeydim. 

Bunu öğrendiğimde bir süre donakalmıştım. Eve geldiğimizde annem dolu gözleriyle beni yatağa yatırmış, alelacele odasına gitmişti. Hıçkırıkları hala kulaklarımda uğulduğuyordu. Annemin ağlaması canımı çok fazla yakıyordu. Birde benim yüzümden olduğu için daha da çok üzülüyordum. Annemi uyuduğuma inandırmış, o banyoya girince evde kimsenin olmamasından faydalanıp evden çıkmıştım. Evet, kaçmıştım. Çünkü annem ölse de beni dışarı göndermezdi. Ama ben gitmeliydim, söz vermiştim. Sözümde durmalı, ne olursa olsun o parka gitmeliydim. 

Titreyen dizlerime aldırmadan yürümeye devam ettim. Moraran parmak uçlarımı hırkamın içine saklayıp kollarımı birbirine sardım. Yere serilip uyumak istiyordum. Birazcık uyumak. Göz kapaklarım kapanmak için bana yalvarıyordu. Ama ben sanki bir daha açamayacakmış gibi gözlerimi kırpmaya bile çekiniyordum. Her attığım adımda halsizliğim katbekat artıyordu. Bulanan midem beni en çok rahatsız eden şeydi. Küçüklüğümden beri kusmaktan çok korkan, bir türlü kusamayanlardım. Ama kemoterapi aldığımdan beri kusmaya alışsam da bu hala beni çok zorluyordu. Derin bir nefes alıp ileriye baktığımda yolum sonundaki parkı gördüm. Dişlerimi sıktığım için yanaklarım ve çenemdeki kaslar ağrımaya başlamıştı. Dayanmalıydım. 

Ayakuçlarım uyuşuyor, yürümemi zorlaştırıyordu. Ama gitmeliydim, söz vermiştim. Henüz bana karşı oluşmayan güvenini yıkamazdım. Yine de gülümsedim, Mert'i görecektim. Omuzlarımda kendimin üç katını taşırmış gibi bir ağırlık vardı. Her an yere çökmek üzere atıyordum adımlarımı.

Parka iyice yaklaştığımda Mert'i gördüm. Ağaçların arkasındaydım, beni göremezdi. İçinde bulduğum uyku hali, gözlerimin kaymasına sebep oluyordu. Ama görmüştüm, Mert geçen sefer ki haline tezat bugün çok düşünceliydi. Ne düşünüyordu acaba? Sözümü tutmadığımı mı? Ya da beni düşünmekten daha da önemli sorunları vardı? Bir kere gördüğü kızı kafasına takacak değildi ya? 

Parka iyice yaklaşmıştım fakat bedenimdeki tüm güç tükenmişti. Midem çalkalanıyordu ve uyumak üzereydim. Uyumak istiyordum. Yere düşmemek için yanından geçmeye çalıştığım ağaca tutunduğumda dizlerim beni daha fazla taşıyamadı ve yere çöktüm. Ağaç elimi yaralamıştı, elim kanıyordu. Ağzıma gelen acı safra tadıyla yüzümü buruştururken, birinin hızlı adımlarda bana doğru geldiğini gördüm. Düştüğümü görmüş olmalıydı. 

Kim olduğunu görmeye çalışırken uğuldayan kulaklarımın arasına bir ses daha karıştı."Hey, iyi misin?" Sesinden tanımıştım, yüzüne bakamıyordum. Bu Mert'in en yakın arkadaşı Ali'den başka kimse değildi. Onun burada ne işi vardı. Yüzüm yanıyordu. İyiyim demek için kurumuş dudaklarımı araladığım sırada ağzımda hissettiğim iğrenç tatla ağacın dibine doğru yöneldim. Kusacaktım. 

Ali ne yapacağını bilemeyip elini sırtıma koyup sıvazlamaya başladı. "Neyin var? Hastaneye gitmemizi ister misin?" Boynumun yanından yüzümün önüne doğru gelen saçı nazikçe tutup bana yardımcı oldu. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Nihayet içimdekilerin hepsini çıkardığımda doğruldum. Kusmama rağmen mide bulantım geçmemişti. Ama şimdi Ali'nin yüzünü daha net görebiliyordum. O beni tanımıyordu ama yine de endişeli gözüküyordu. Hiç tanımadığı biri için endişelenecek kadar kötü mü gözüküyordum? 

"Ben," dedim çatallı çıkan sesimle, "ben iyiyim." 

Dikkatlice bana bakarken saçlarımı yavaşça bıraktı. "Yüzün sapsarı olmuş. Seni hastaneye götürebilirim? Ya da bir yakınına falan haber verelim?" derken çantasından bir su şişesi çıkarmıştı. Kapağını açıp, "Yüzünü yıkamak ister misin? Ferahlarsın biraz." Kafamı sallayıp titreyen ellerimi birleştirdim. Avuç içlerimde hissettiğim suyla yüzümü yıkayıp boynumu serinlettim. "Çok teşekkür ederim, şu an gayet iyiyim. Çok yardımcı oldun." Kaşları hala çatıktı. "Al bu suyu, iç. Hala ellerin titriyor, gördüm. Sende bu iyi olmamasına rağmen ısrarla iyiyim diyenlerden misin?" Elindeki şişeyi alıp yavaşça suyu içtikten sonra gülümsedim. "Hayır, iyi olduğum için iyiyim diyenlerdenim." Tamamen ayağa kalkacakken benden önce davranıp bana elini uzattı. 

Hemen sol tarafımdaki Mert'e bakmaya çekiniyordum. Reddetmenin kabaca olduğunu düşünerek kibarlığına ayak uydurarak elini tutup ayağa kalktım. "Taksi falan da çağırabilirim. İyi olduğuna eminsin değil mi?" Karşısına geçtim. "Gerçekten iyiyim," Hala zor konuşsamda burada daha fazla kalmak istemiyordum. "Bu âna şahit olduğun için özür dilerim. Evim yakın, hemen giderim şimdi. Bu arada sana bir su borçlu oldum."

Gülümseyip çantasından bir peçete paketi çıkarıp bana uzattı. "Ve birde peçete borçlusun, al. Göz yaşlarını ve burnunu sil. Sümkürebilirsin, merak etme, iğrenmem." Gülümsemem kıkırtıya dönüştü. İyi bir çocuktu. 

Uzattığı peçete paketini alıp burnumu sildim. "O kadar yardımcı oldun ki, çok teşekkür ederim. Hoşça kal." Çantasını sırtına geri takarken, "Kendine iyi bak." dedi. Ona arkamı dönüp titremeye devam eden dizlerimi yeniden yoksayarak daha hızlı yürümeye çalıştım. O parka bu halde gidemezdim. Bitik bir durumdaydım ve Mert'in beni böyle görmesi istemeyeceğim son şey bile olamazdı. 

Çaktırmamaya özen göstererek omzumun üzerinden hala düşünceli gözüken Mert'e baktım. 

Özür dilerim sevgilim, o gün o parka gelemedim. Verdiğim sözümü tutamadım.
Ve bu, sana yaşattığım ilk hayal kırıklığıydı


Ali hakkındaki düşüncelerinizi tam buraya alabilir miyim?

1.2'de görüşmek üzere!
Sizi seviyorum.

𝚈i𝚃i𝚁𝙼𝙴𝙳𝙴𝙽 ↬ 𝔱𝔢𝔵𝔱𝔦𝔫𝔤Where stories live. Discover now