gözyaşları ile büyüyen umut.

183 45 65
                                    

Gün, bugün genç kızın yüzünde aymıştı sanki. Genç kız o kadar mutlu gözüküyordu.

Bünyesi erken saatlerde kalkmaya alışmıştı ve bugün yine erkenden merhaba demişti yeni güne.

Sakin sakin hazırlanmaya başlamıştı. Kalkıp elini yüzünü yıkamıştı ve şimdi de gardolabının önünde elbiselerinden birini seçmeye çalışıyordu.

Tabii arkaya bir tane şarkı açmayı da ihtimal etmemişti. Arkada bir tane sesin var olduğunu bilmek ona iyi geliyordu. Ayrıca şarkının sözleri sürekli beyninde çalıyordu ki zaten.

"Kötü olmak seni geri getirir mi acaba?"

"İyiler bu savaşı kaybetmiş peki ben nasıl büyük adam olacağım?"

Sözleri ona çok anlamlı geliyordu. Ayrıca hoşuna gidiyordu.

Tam eline uzatmış mor elbisesini eline alıcakken omzuna değen elle irkildi ve telaşla o tarafa doğru döndü.

Tanıdık bir yüz görmesi ile rahatlamıştı. Babasıydı.

Genç kız, elini kalbinin üstüne koyarak derince soludu. Babası masanın üstünde duran telefonu alarak şarkıyı kapattı ve kızının yanına gitti.

Babası, işaret dili ile ismini ifade etti ilk önce. Züleyha.

Birkaç saniye sonra yüzüne kocaman bir gülümseme koyarak tekrardan ellerini oynatmaya başladı. Ellerinin her hareketinde genç kızın yüzünde tanımlanamaz bir ifade oluşuyordu.

Ellerin, her kelimesinde, genç kızın gözleri daha çok parlıyordu ve o gözler yıldızların gökyüzüsü oluyordu.

Züleyha'nın gözyaşları, müjganlarını delerek akmaya başladılar. Onların içinde sevinç vardı, mutluluk, huzur vardı. Genç kızın yüreğinden dökülen kelimeler vardı.

Babasının elleri durunca, onun gözlerine bakarak titrek bir nefes aldı ve ona kocaman sarıldı. İki kolunun arasına, kocamanlığı sığdırdı.

Ağlıyordu ama bunlar üzüntüden değildi. İçinde ki umudun akıttığı yaşlardı. İçinde taşan kelime havuzunun akıttığı yaşlardı. İçinde büyüyen umudun çimlenmesine vesile olan yaşlardı.

Babasından ayrılmadan; yüzünü, babasının yüzüne hizaladı. Babasının gözleri de dolmuştu.Gözlerini kırpsa ağlayacaktı sanki. Züleyha hiçbir şey diyemedi. Babasıda. Demelerine gerek yoktu ki. Gözleri anlatıyordu her şeyi. Üzerlerine hakim olan sevinç, her şeye bedeldi. Züleyha onu gözlerinden öptü ilk önce, yaşları dudaklarına bulaştı. Ardından;yanaklarından, alnından, yılların oluşturduğu kırışıklıklarından öptü. Yüzünün hiçbir ayrıntısını es geçmedi, geçemedi. Bu öylesine bir öpme değildi. Minnet doluydu içi.

Züleyha saniyeler sonra babasından ayrılarak ona işaret diliyle minnetini anlattı. Ardından aklının bir köşesinde biri belirdi. Ahmet. Aslında daima oradaydı. Sadece kendini belli etti. Onun zihninin içinde oluşu, kendisine mutluluk veriyordu. Hiçbir zaman yalnız olmadığını hissettiriyordu adeta.

Babasına gitmesi gerektiğini anlatarak odasından çıkıp koşmaya başladı. Hiçbir şeye önem vermiyordu şu anda. Ne dağınık saçlarına, ne de üstünde ki süngerboblu sarı pijamasına. Şu anda önemli olan tek şey vardı. Her şeye işitebilecek oluşuydu. Minik bir ihtimal olsa dahi, her şeyi işitebilecek olma ihtimali vardı. Önemli olan tek şeydi bu! Ve bunu Ahmet ile paylaşmak istiyordu.

Dış kapıya geldiğinde ayakkabısını giymeden, ayağında terlikleri ile dışarı çıktı bu sefer de. Delirmiş olabilir miydi? Belki.

Dışarı adım atar atmaz güneş onu selamlamıştı. Gözüne çarpan güneş yüzünden etrafı görmesi zorlaşmış olsa bile o nereye gideceğini biliyordu.

Hiç durmaksızın koşmaya başladı yine. İskelenin önünden çabucak geçti ve hemen onun ardında olan teknenin önünde durdu.

Dikkatli bir şekilde sallanan tekneye adım attı ve arkası ona dönük olan Ahmet'in koluna dokundu, yüzünde kocaman bir gülümseme ile.

Ahmet kaşları çatık bir şekilde koluna dokunan kişiye bakmak için arkasını döndü ve gördüğü yüz ile yüzünde ki sert ifade silindi. Ama aynı zamanda şaşkınlıkta oluşmuştu yüzünde. Onu daha önce hiç böyle görmemişti. Ammavelakin yine de güzeldi.

Züleyha'nın yüzünden mutluluk akıyordu. Züleyha'nın yüzünde adeta hiçbir kelimenin mânâsının yetmeyeceği bir ifade vardı.

Züleyha sabırsızca öne doğru atıldı ve Ahmet'e sarıldı. Ahmet'in iki yanda sallanan kolları sanki yerini biliyormuşcasına, Züleyha'nın sırtında yer aldı. Orada, o an, iki beden vardı ama tek ruh olmuşlardı. Ruhları, bir bütün olmuştu.

Öylece durdular sadece bir süre. Sonra Züleyha kendini geri çekerek, Ahmet'in gözlerine baktı. Ağzını araladı birkaç kez ama ağzından çıkabilecek herhangi bir kelime, onun mutluluğunu açıklamaya yetmezdi. Ki çıkamadı da zaten.

Ahmet, gömleğinin iç cebinde duran kağıdı ve kalemi alarak ona uzattı. Züleyha hayatına girdikten sonra, kağıdı ve kalemi yanından ayırmaz olmuştu.

Çünkü kağıt ve kalem, Züleyha'nın kelimeleriydi ve Ahmet, Züleyha'yı kelimesiz bırakmazdı.

Züleyha sabırsızca ikisini alarak yazmaya başladı. Yazması saniyeler sürerken, hemen Ahmet'e verdi okuması için.

"Kelimelerim ve sesler. Onlar geliyorlar. Gelicekler. Olucak. İyileşeceğim. Duyacağım. Konuşabileceğim."

Ahmet, açık olan ağzını kapayamadan Züleyha'ya baktı sadece. Züleyha dudaklarını birbirine bastırırken gözünden süzülen yaş yüzünden iz bırakarak teknenin zeminine düştü.

Ahmet;Züleyha'nın yüzüne yaklaştı ve gözlerinin üzerinden öptü onu. Narince. Sanki Züleyha'nın kelimeleri gözleri idi ve Ahmet orada ki kelimelere zarar vermekten korkuyordu. O kadar narin öptü onu.



 O kadar narin öptü onu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
müzik kutusunu yutan kız.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin