teknede ki prens.

286 65 78
                                    

Genç adam, şapkasını düzelterek tekrar işine koyuldu ve elinde ki süpürgeyi bi' ileri bi' geri ittirerek, tekneyi süpürmeye devam etti. Aynı zaman da ıslık öttürerek sevdiği şarkıyı söylüyordu. Kulakları muhtaçtı güzel şeyler duymaya.

Yüzüne güneşin vurması ile ellerine siper ederek o tarafa doğru baktı. Güneş etrafı, kendi aydınlığıyla aydınlatmaya başlamıştı. Somut olarak.

Başını iskeleye doğru çevirdi ve yine kırmızı elbiseli kızı gördü. Neredeyse bir haftadır aynı saatlerde oraya geliyor ve kulaklıklarını takarak iskeleye uzanıyordu. Dünyayı duymaktansa, duymak istediklerini duyuyordu. Kendi dünyasını yaratıyordu.

Güzel kızdı. Her gün orada görmesi sebebi ile göz aşınalığı oluşmuştu ve istemeden de olsa dikkatini çekiyordu. Tam işine dönecekken kızın kafasını ondan tarafa çevirmesi ile duraksadı. Göz göze geldiler. Sanki aralarından oluşacak olan sarmaşıkların ilk ilmiği örüldü o an.

Sakince tebessüm etti genç adam. Kız da ona tebessüm etti.

İhtiyaç vardı, tebessümlere. Akan zamana inat gülümsemek lazımdı. Her an hayatımızdan giden dakikalara rağmen gülümsemek lazımdı. Kendimiz için.

Bir çiçeğe, bir ağaca, bir kediye, bir buluta, bir kelebeğe, bir insana.  Gülücüklerin üzerine hayat kurmak lazımdı, her şeye rağmen gülümseyebilmek için.

Genç adam, yüzünde ki tebessümü koruyarak işine devam etti.

Ne demiş, Peyami Safa; "Gülüşü güzel
insanları sevin... Çok az kaldı onlardan.. Herkesin suratı
dokuzu beş geçiyor... Biraz gül, yahu,
Değmez vallahi
bu dünya..."

Değmeyecek bir dünya için, suratlarımızı dokuzu beş geçirmeye gerek yoktu.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
müzik kutusunu yutan kız.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin