the gates of wrath

57 6 7
                                    

Dünya beklentilerimi karşılayacak kadar mucizelerle dolu bir yer değildi, bunun farkındaydım. Fakat John'un herkes gibi koca evrende ufak bir toz parçacığından ibaret olan sıradan varlığı, günlerin geçişiyle birlikte benim için milyonda bir karşılaşılacak türden bir mucizeye dönüşmüştü.

John yüzünü güneşten sakınan nazlı bir çiçek gibiydi. Dalından koparılana kadar güzelliğiyle insanı büyüler, koparıldıktan sonrasındaysa taç yaprakları adeta tekdüzelik dünyayı renklendirme görevini üstlenirdi.

Güneş onun varlığına ithafen parlaklığını korurdu. Yapraklar sonbahar geldiğinde ölecekleri gerçeğini bildiklerinden gökyüzüne bahar mevsimini ömür boyu sürdürmesi için yalvarırlardı, böylece ömür boyu onun güzelliğine şahit olabileceklerini düşünürlerdi.

Önceden kuru bir kalabalıkta kendimi yalnız hissederdim. Birileri tarafından sevilebileceğim ihtimalinin hayalini kurar dururdum.  Şimdiyse gerçek şu ki John'un varlığı, yanımda olmadığı zamanlarda bile bir rüzgar gibi aklımı sarmalar ve beni yalnız hissetmekten alıkoyardı.

Hayatım değişimin en güzeli denilebilecek bir türüyle karşı karşıya kalmıştı, bu yadsınamazdı fakat her geçen gün John'la olan aramızdaki ilişki yerini tekdüzeliğe bırakmıştı. Bir zamanlar gitar çalmak onun için tam anlamıyla bir tutkuyken şimdiyse grup arkadaşlarına olan tavırları aynen şu şekildeydi: "Bitti mi şarkının kayıtları? Ha tamam, o zaman ben kendime zarar vermeye gidiyorum. Görüşürüz çocuklar!"

Bezgin bakışlarını bir ses düzeneğine bağlasaydık eminim dünyanın sonu gelse dahi umrumda değil falan gibi cümleler duymak kaçınılmaz olurdu. 

Seksenlerin ortasında bir rock yıldızı olmak, edinilecek neredeyse bütün kötü alışkanlıkları da beraberinde getiriyordu. Her ne kadar John olgun olduğunu düşünse de bulunduğu çevreye ayak uydurmak için fazla toydu.

Beraber kaldığımız otel odasında beraber şarkı söylerdik. Ben ona yan flüt o ise bana gitar çalmayı öğretirdi. Bazı zamanlarsa çaldığı gitar parçalarının arkasına eklemek için raftan seçtiğim rastgele bir şiir kitabından şiir okurdum. Günlük hayatımız her ne kadar ikimizi de boğsa da beraber yaptığımız işler bizi canlı tutuyormuşçasına saatlerimizi adardık.

Bir gece adeta parmaklarımız bedenimizi terk edene kadar şarkı çalmıştık. Daha fazla devam edemeyeceğimizi anladığında cebinden kırılmaya yüz tutmuş bir sigara dalını çıkardı ve dudaklarıyla buluşturdu.

"Gruptan ayrılacağım." Sesinde en ufak bir tereddüt kırıntısı aramaya çalıştım fakat zerresi bulunmuyordu. Pencereden süzülen ay ışığı keskin yüz hatlarını ortaya çıkarmıştı. Gözlerinin içi geceden de karanlık, korkutucu bir kuyuyu andırıyordu.

"Bana anlatabileceğin bir sorunun falan mı var? Belki beraber çözeriz-"

"Çünkü kafamın içindeki sesler öyle yapmamı söylüyor."

Derince içime çektiğim nefesi o kadar gürültülü bir şekilde vermiştim ki kafasını çevirip bana bakması uzun sürmedi.

"Bence önüne çıkabilecek fırsatlarla dolu bu hayata bir şans daha vermelisin. Sen gün geçtikçe kendi isteğiyle ölümüne biraz daha yaklaşan bir adamdan fazlasısın."

Dudaklarından yükselen şiddetli kahkahasını bastırmak adına elini ağzına kapattı.

"Herkesin aksine beni bir insan olarak gördüğün için gerçekten çok teşekkür ederim. Bilirsin, kimisine göre sahneye oynatılması için çıkmış bir maymundan fazlası değilim. Maymun muamelesi gördüğünde hayat yeterince zor olabiliyor."

"Sadece sana değer veren insanların farkında değilsin. Etkisi altında olduğun şeyler seni yanlış yönlendiriyor." Yatakta bedenini çevik bir şekilde biraz daha kaydırarak yanıma ulaştı. Çatlamış dudakları boynumda belli belirsiz gezinirken kulağıma doğru fısıldadı.

"Kalbimin sesini dinlemenin neresi yanlış?" Kemikli parmakları saçlarımın arasında gezinirken dudaklarımdan hoşnut mırıltıların dökülmesine engel olamamıştım. "Sanki iyi ve güzel olan ne varsa senin varlığında yaşam bulmuş. Geriye kalan ne varsa dünyanın her bir köşesinde acı ve sefaleti yansıtıyor. Bunları görmek bana acı verdiği için kendimi uyuşturuyorum." Ellerim omuzlarındaki yerini alırken belimdeki tutuşu sabırlıydı. Dudakları çenemden elmacık kemiğime doğru bir yol izledi.

"Her şey bir gün değişir, John." Şiddetli bir kahkaha dudaklarından yükseldi. "Yanılıyorsun. Her saniye seni değiştirir, Toni. Gördüğün her şey, yediğin her şey seni değiştirir." 

Avuç içlerimi yanaklarına bastırırken gözleri doğrudan gözlerimi buldu. "Bu sence de değişimin aşırı olan bir yolu değil mi?" Parmak uçlarımı morlukların kapladığı cılız kollarının üzerinde gezdirirken bedeni irkildiğini belli edercesine yerinden sıçradı.

"Öyle olduğunu düşünmüyorum. Bir ebeveynin çocuğuna bağırması da kendini değiştirmenin aşırı bir yoludur. Birilerinin bacağına sıkı bir tekme geçirmesi, erkekliğin rol modeli olmak için yollar aramak, cinsel yönelimini anlamaya çalışırken ailenin sana karşı olan kayıtsızlığı seni değiştirir."

Tereddüt etmeden kollarımı boynuna sararak bedenlerimiz arasında boşluk kalmamasını sağladığımda aynı şekilde karşılık verdi.

"Bütün bunları beraber düzeltebiliriz." Gözlerim dolu bir şekilde konuştuğumda yorgun bir şekilde başını aşağı yukarı salladı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde yaptığımız tek şey gözyaşlarımızın arasından birbirimizi teselli etmeye çalışmaktı.

Bir de belirtmek ne kadar gerekli olur bilmiyorum, fakat Rahip Oswald'ın kızı artık babasının düşündüğü kadar masum bir kız çocuğu değildi. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 13, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

blood sugar sex magik // john fruscianteWhere stories live. Discover now