love at first sound

102 11 16
                                    

Tanıştığımızda gitaristliğinin ilk yılını daha yeni yeni tamamladığı grubuyla birlikte turnedeydi. Belli belirsiz olan kol kaslarını sarmalayan siyah bir Lou Reed tişörtü giyiyordu. Tüm dikkatini kolunu omzuna attığı, öndeki eksik dişine rağmen oldukça geniş bir gülümseme sergileyen arkadaşının anlattıklarına vermişti. Kazıttığı saçları keskin yüz hatlarını nefes kesici bir görüntü olarak ortaya çıkarıyordu.

Onun yirmili yaşlarının verdiği olgun görüntüsüne nazaran benim reşit olmamın üzerinden en fazla birkaç ay geçmişti.

Sahnede öylece dikilirken bu dünyadan olduğuna inanamadığım ve insan olup olmadığına kesinlik getiremediğim yakışıklı görüntüsü ayaklarımı adeta yerden kesmişti. Etrafında olan biten hiçbir şeyi umursamayan tavrı bulaşıcı bir şeymiş gibi beni de etkisi altına almış, ondan başka hiçbir şey göremez hale gelmiştim.

Elimde olmadan mikrofona doğru bir öksürük sesi boğazımdan yükseldiğinde garip bir şekilde dikkatini çekebilmiştim. Kostümümün diğer yarısını oluşturan papyonum ve takım elbiseme çeki düzen vermiştim.

Düz bir çizgiyi andıran kaşlarını anlamazca çattığında boğazımda oluşan yumruyu gidermek adına kendimi yutkunmaya zorlamıştım. Kafamı bar tezgahının olduğu yöne çevirdiğimde patronumun hoşnutsuz bakışları yerimde rahatsızca kıpırdanmama neden olmuştu.
Olabildiğince, masalarına yerleşmiş seyircilerle göz kontağımı korumaya çalıştım.

Kostümümün bacağımı açık bir şekilde sergileyendiğer kolsuz elbiseli kısmıyla seyircilere dönük olacak şekilde yan duracağım bir pozisyon aldım.

"Artık gönlüm bağlı bir tek sevgiye,
Şimdi, sadece seni, ruhun güzeldir diye seviyorum."

İçimden bir ses repliklerin başını hatırlayamadığımı söylüyordu fakat hata yaptığımın anlaşılmasından kulak aldıramayacak korkuyordum.

Papyonlu ve saçlarımın bir erkek misali arkaya jölelendiği tarafıma dönmem uzun sürmedi.

"Ah Roxane!"

Kadın tarafıma tekrar döndüğüm sırada masada oturan insanlardan hoşnutsuz homurdanmalar yükseliyordu. Boğazımın yandığını ve bedenimin gerginlik içerisinde kıvrandığını hissettim. Repliklerini ezbere bildiğim bir oyunun hem ortasından başlamıştım hem de aklımda kalanını dahi doğru düzgün okuyabilecek durumda değildim.

"Bahtiyar bil kendini.
Yalnız fani bir zihniyet için sevilmek seni kim bilir ne ıstırap içinde yaşatmıştır! Asil ruhunu nasıl-"

"Alın şunu sahneden!"

"Kes sesini be kadın!"

Gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırırken göz ucuyla onu süzdüm. Bakışlarında diğerlerinden daha farklı olan bir parıltı vardı. Anlayış gibi?

"Özür dilerim." Mikrofona doğru belli belirsiz bir fisıltıyı andıran sesimle konuştuktan sonra hızlı adımlarla sahneyi terk etmem uzun sürmemişti.

Bu olaydan sonra işimden kovulacağımı mısır piramitlerinin gerçekliği kadar iyi biliyordum. Müşteriler arasındaki sıradan bir çocuğun aklımı karıştırmasına izin vermek tam anlamıyla bir aptallıktı. Sadece on sekiz yaşında, aklı ve mantığını birbirinden ayıramayan aptal bir kız çocuğuydum, kendimden bunun daha fazlasını beklemem bile o zamanlardaki aptallığımın bir eseriydi.

Çıkış kapısını bulmam ve kendimi kulübün önündeki bir kaldırıma atmam uzun sürmemişti. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken Los Angeles'ın tatlı meltemi adeta suratımı yalıyordu. Yıldızlar gökyüzünü bir mücevher edasıyla süslemişti.

blood sugar sex magik // john fruscianteWhere stories live. Discover now