Giriş

5.9K 275 11
                                    

2016

Mart ayının sonlarında olmamıza rağmen havanın buz gibi olmasına içerleyerek kollarımı sıvazladım. Kaşe montumun bile yeterince sıcak tutamadığı bedenimi nâfile bir çabayla ısıtmaya çalışıyordum. İçten içe kendime kızmadan edemedim zirâ Sinem'e uyup bu köhne yere gelmek tam da benim yapacağım bir aptallıktı.

Nefesim soğuk sebebiyle buhar gibi havaya yükselirken etrafa göz attım. Semt gittikçe karanlığa gömülürken son demlerini yaşıyordu, öyle ki uzaktan görünen cadde art arda geçen arabalar ve günü bitirip eve gitmek için aceleci adımlarla yürüyen insanlar sebebiyle kalabalıktı. Havanın kararmaya yüz tuttuğu saatlerde, güzel bir yemek vaadiyle buraya gelirken ne bekliyordum ki?

"Ah Sinem!" diye mırıldandım dişlerimin arasından. Yardımcı kadın, yalnızca tek kişinin içeri girebileceğini ancak bir bekleme alanı olduğunu söylediğinde içeri girmemekte neden bu kadar inat etmiştim, bilmiyordum. Huzursuzluk sis gibi beni çepeçevre sardığından ve en kısa sürede buradan ayrılmak istediğimden olabilirdi belki. İç geçirerek Sinem'in çıkacağı ânı kollamaya devam ettim. Başını o kapıdan çıkardığı an kedi yavrusu gibi ensesinden tutup eve götürecektim. Onu kıramamamdan fazlasıyla yararlanarak bizi her zaman zor duruma düşürüyordu ve benim buna artık bir "Dur!" demem lazımdı.

Çok sürmeden beklediğim an geldiğinde ve Sinem, yavaş adımlarla dışarı çıktığında, "Gidiyoruz!" dedim sinirle. "Yarım saattir içeridesin. O kadın ne zırvala-"

"Abla..." diye sözümü kesti, donuk bir şekilde ileriye bakarken. "Bu..." Gözlerini bana çevirdiğinde endişelenmeme ramak kalmıştı ancak o, derin bir nefes vererek, "Bu muhteşemdi!" diye neredeyse çığlık attı. Gözlerimi devirdim. Her zamanki Sinem'di işte, aklı bir karış havada geziyordu!

Sinem, düşüncelerimden habersizce kolumdan tutarak kapıya doğru çekti beni. "Sen de denemelisin!"

"Böyle saçmalıklara inanacağımı mı sanıyorsun?" dedim burun kıvırarak. Fala inanma falsız da kalma, lafına tepki olarak doğmuş biriydim. "İstemiyorum!"

Sinem durup dudaklarını büzerken, "Amma da mızıkçısın!" dedi sinirle. "Ne olurdu sanki kadını bir dinlesen? Başta ben de inanmamıştım ama her şeyi bildi cidden!"

Sinirle, "Kesin öyledir!" derken ellerimi kabanımın cebine sokmuştum. "Kadın konuşmadan sen her şeyi dökülmüşsündür zaten. O da geri kalanını bir güzel tahmin etmiştir."

"Yemin ederim öyle olmadı ya!" diye itiraz etti. "Hem seçmelerin sonuçlarını hiç merak etmiyor musun? Belki bununla ilgili bir şeyler söyler sana?"

Duraksadım. Kaç gündür ne arayan vardı ne de soran. Sabrım gitgide tükenirken gözlerim her gün telefonda, bir umut bekliyordum.

"Haydi..." dedi ılımlı bir sesle Sinem, kararsızlığımı fark etmiş olmalıydı. "Denemekten ne zarar gelir ki?"

Kapıya göz ucuyla bir süre baktıktan sonra pes ederek, "Tamam." dedim. "İçeride fazla durmam ama."

Sinem, arabalara koyulan süs köpekleri gibi başını hevesle sallarken küçük adımlarla ilerledim ve temkinli bakışlarla içeri girdim. Renkli koltuklar, geniş yapraklı bitkiler ve tablolarla döşenmiş ferah bir bekleme alanındaydım. Az önce bizi karşılayan yardımcı kadın, gülümseyerek bana bakıyordu. Geleceğimden haberdar gibiydi bakışları. "Ücret-" diyecek oldum ancak o, yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan, "Ödendi, efendim." dedikten sonra eliyle arkasında bir oda bulunduğunu tahmin ettiğim halıdan bozma kapıyı gösterdi. "Falcı sizi bekliyor."

EvimWhere stories live. Discover now