2.2.Bölüm: Zümrüt Şehri'ne Yeni Bir Bilet

1.2K 103 25
                                    

Bazı anlar vardır. Hayatınız anbean sönmeye yüz tutmuş bir yıldız gibi ışıltısını yitirirken sizi aydınlatacak bir ışık ararsınız. Kendi ışığınız yitip gitmektedir çünkü. İçinizde eksik kalan ne varsa bir çukur hâlini alır, ne olduğunu anlamadan o çukurun içine düşüverirsiniz. Karanlığa hapsolarak...

Sonra bir an gelir. O ışık bir arama oluverir.

Umutlanırsınız. O aramayı cevapladığınızda daha mutlu, daha ümitli olmayı beklersiniz. O çukurdan tek adımla çıkmayı...Sanırsınız ki arayan kişi, sizi içinizdeki çukurdan kurtaracak kişidir aynı zamanda.

Yanılırsınız.

Çünkü bazı aramalar, insanı daha mutsuz ve ümitsiz hâle getirir.

Tıpkı şu anki gibi...

"...sonra ben de, 'Yok artık!' dedim ama yengenin hiç umrunda olmadı vallahi..."

Havaalanından dönüş yolunda limitleri zorlayarak sürdüğüm arabada annemin sesi yankılanıyordu. Aklım başıma bile gelmemişti henüz, oysa annem bunu fark etmemiş gibi, ona herhangi bir tepki vermesem dahi anlatmaya devam ediyordu. Sinem'in kimin kızı olduğu nereden de belli.

"Arkadaşlarımın önünde bu yaptığın iş mi, diyor bana. Adam mı öldürdüm yani?"

Sonunda evimin olduğu sokağa geldiğimde arabayı usulca bahçedeki park alanına park ettim, kararan hava görüşümü kısıtlıyordu ancak park sensörü sayesinde kafamı gözümü kırmadan halledebilmiştim bu işi.

"Ay, dedim. Sen de çok alıngansın Vildan..."

Telefonun Bluetooth bağlantısını kestikten sonra kulağıma götürdüm annemi daha iyi duyabilmek için. Ne yazık ki yarım saattir konuşma, aynı konu etrafında tur atıyordu. Yengemle annemin sebebine dikkat bile etmediğim atışması...

"Bana diyor ki, abla ayıp ettin sen bana. Ne ayıbı ettiysem..."

"Anne." dedim sözünü keserek. Bu gidişata bi' dur deme vakti gelmişti. "Sen ne yaptın Allah aşkına?"

"Kızım iki saattir ne anlatıyorum ben?" diye adeta haykırdı annem, boğazını kurutacak kadar uzun süren konuşmasının benim tarafımdan tiye alınmaması gücüne gitmiş olmalıydı ancak elimde değildi. Harika bir zamanlamayla tam da son günlerde kendimi en berbat hissettiğim âna akraba dedikodusuyla giriş yapmıştı. Bir yandan salya sümük ağlarken diğer yandan yengemle annemin birbirlerini iğnelemelerini dinlemiştim telefonu ilk açtığımda. Ancak bir zaman sonra fark edip ağlamamın nedenini soran anneme ise yengemin davranışlarına çok içlendiğimi söylemiştim. Ne zorsun ahir zaman.

"Anneciğim tamam, özür dilerim. Dalmışım bir an duyamadım. Şimdi soruyorum ya işte sana."

Derin bir nefes verdi annem. Aralarındaki bağın geri dönülmez bir şekilde zedelendiğini gösterir gibi, içliydi. Fakat bir an sonra sözleri, beynimden vurulmuşa döndürdü beni. "Altın gününde diyetteyim diye kekinden yemedim."

Aşkı Memnu'da Behlül'ün direksiyona vurma sahnesini yeniden çekmek istedim o an. Sinirimi alabilecek en iyi şey bu gibi görünmüştü gözüme. Ancak ben Behlül'ün aksine, güzelim arabamın canını çıkartacak kadar pervasız olamazdım.

"Anne bence bunu kendi aranızda halledemezsiniz." dedim ciddi bir şekilde. "Siz en iyisi konuyu Birleşmiş Milletler'e taşıyın."

"Ne diyorsun kız sen?"

"Kapat, diyorum anne." dedim tekdüze bir sesle. Bol ajitasyon ve bir tutam da gözyaşı içeren cevabı gecikmemişti. "Sizi evlat sayıp arayanda kabahat, iki derdimi paylaşayım hemen lafımı ağzıma tıkın."

EvimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin