12- Oyun Başlasın

Start from the beginning
                                    

"Hayır akşamı falan beklemeyeceğiz. Şimdi burda konuşacağız çünkü ben seninle defalarca konuşmaya çalıştım Jungkook. Seni yaptığın yanlışı düzeltmen için uyardım fakat sen her seferinde beni umursamayarak bildiğini okumaya devam ettin. Hala da devam ediyorsun." Diyerek neredeyse bağırdığında, Jungkook sanki komik bir şey söylemiş gibi kıkırdamış, "sen de benimle başa çıkamayınca gidip beni babama mı şikayet ettin Taehyung? Tıpkı küçükken yaptığın gibi." Diyerek onun sözlerini alaya almıştı. Her zamanki tutumuydu işte. O en ciddi olaylarda bile her şeyi dalgaya vurur, insanı çileden çıkartırdı.

"Jungkook" dedi bay Kim, onu ciddi olması için uyarırcasına.

"Bakın, şu an oldukça yoğunum ve inanın bana kaybedecek hiç zamanım yok. Birazdan İspanyollarla önemli bir görüşme yapacağım ve bunun için sunumu son kez kontrol etmeliyim." Diyerek birkaç saniye duraksayan Jungkook'la kaşlarım çatılmıştı. "Akşam konuşalım."

Benim burdaki varlığımdan haberdar olmayan Taehyung ve bay Kim ısrarla konuşmak istedikleri halde, Jungkook onlara engel olmaya çalışıyordu. Konuşacakları şeyi duymamı istemediği o kadar belliydi ki, şimdi çok daha fazla merak etmiştim.

"Bence o kadını neden şirkete getirdiğini, bize şimdi açıklamalısın Jungkook."

Taehyung'un cümlesiyle ağzım şaşkınlıkla açılırken, refleksle kapıdan bir adım geri çekilmiştim. Konuşmak istedikleri önemli konu Soyeon muydu yani? Bu kadın bay Kim'in bile şirkete gelmesine sebep olacak kadar önemli miydi? Onun basit bir eski sevgili olmadığını çok iyi biliyordum ama, işin içinde bay Kim'in olabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti. Şimdi dünden beri en çok merak ettiğim şeyi, birinci ağızdan öğrenme şansım vardı ve ben üzerimdeki şaşkınlığı hızlıca atıp, kulağımı resmen kapıya yapıştırmıştım.

"Kes sesini Taehyung."

Jungkook'un sert ve buz gibi çıkan sesi, hala konuyu kapatmaya çalışır nitelikteydi fakat Taehyung'u biraz bile tanıyorsam, onun üzerine gitmeye devam edecekti.

"Onu sırf bana inat olsun diye burnumuzun dibine soktun. Üstelik Jimin'in de burda olduğunu bile bile. Söylesene Jungkook," diye duraksadı birkaç saniye ve daha kısık çıkan sesiyle devam etti Taehyung, "benden gerçekten bu kadar mı nefret ediyorsun?"

"Evet" dedi Jungkook da hiç düşünmeden. "Evet, senden bu kadar nefret ediyorum Taehyung."

Tüylerim ürpermişti. Bir kardeş, abisine nasıl böyle bir nefret besleyebilirdi? Bir saniye için benim kardeşim olduğunu ve benden böyle nefret ettiğini düşündüm ve tanrım, bu duyguyla nasıl yaşanırdı? Taehyung böylesine bir nefreti hakedecek ne yapmış olabilirdi?

"Jungkook" diye sesini yükselten bay Kim'le sıyrıldım düşüncelerimden. "Onu derhal burdan gönderiyorsun. Aksi halde bunu ben yapacağım ve bu kez, bir daha Seul'e ayak basmayacağından da emin olacağım."

Bu da ne demekti şimdi?

Konuşma ilerledikçe, şaşkınlığım da katlanıyordu. Demekki Soyeon tahmin ettiğimden çok daha önemli biriydi ve işin içinde bay Kim'de vardı.

Kulaklarımı Jungkook'un kahkahası doldurduğunda, onun gerçekten de sinirlenmeye başladığını anlamıştım. Artık onun tepkilerini, mimiklerini çok daha iyi analiz edebiliyordum ve bu gülüş.. hiç de hayra alamet değildi.

"Oğlunun pisliklerini örtmeyi tahminen ne zaman bırakırsın?"

Kahkahasının ardından kurduğu bu cümle, içimde inanılmaz bir tedirginlik hissinin büyümesine sebep olmuştu. Taehyung'un babasıyla her zaman özel bir bağı olduğuna inanırdım. Birbirlerine olan saygı ve sevgileri, baba-oğul ilişkisinde örnek gösterilecek kadar mükemmeldi. Bay Kim, oldukça ileri görüşlü, medeni ve zeki bir adamdı. Çocuklarını da tıpkı kendi gibi yetiştirmişti. Onların başarılarıyla her zaman gurur duymuş, hayatlarına, tercihlerine ve hatta yönelimlerine bile müdahale etmemişti.

Charm | JikookWhere stories live. Discover now