Jisung Alone çok angst bir bölüm (ft. Yukhei)

Start from the beginning
                                    

bu sefer mutfağın zeminine oturdum. zaten ayağa kalkabileceğimden emin değildim, istemiyordum da.

bırakmalıydım. minho'yu bırakmalıydım.

uyandığımı hatırlıyorum. telefonum onu bıraktığım tezgahın üstünde büyük bir gürültüyle çalarken uyandım. ilk ulaştığımda ağır olan şişe bacaklarımın üstündeydi ve şimdi boştu.

gözlerimi zorlukla açtım ve telefonuma ulaşmaya çalıştım. arayanın kim olduğuna bakmamıştım. zaten umursamazdım da.

"ne?" sesim boğuktu ama karşı tarafın anlayacağını umuyordum. aslında şu an iyiymişim ya da ne bileyim, uykudan uyanmışım gibi davranabilirdim ama bunun için bir neden bulamıyordum. her zaman mutlu görünmekten yorulmuştum.

"jisung, hasta mısın sen?"

"sangyeon hyung?" duyduğum sesle dikleştim. içinde bulunduğum ruh halinde bile iyi hissettirmişti sesini duymak. "hayır, uyuyordum hyung."

"yalan söylemekte gerçekten kötüsün."

"değilim. çok iyi yalan söylerim." sangyeon hyung kıkırdadı. onu bir kaç gündür aramamıştım ve benim için endişelendiğini biliyordum. bu yüzden telefonu suratına kapatıp uykuma dönmemiştim ya zaten. ya da belki içecek bir şeyler daha bulabilirdim.

"mesajlarıma dönmedin. hyunjin ve changbin hala yanındalar mı?" ona barıştığımızı ve herkesin ait olduğu yerde olduğunu söylemeyi de unutmuştum. hyunjin seungmin'leydi, changbin felix'leydi, minho chan'leydi ve ben de mutfağımın ortasında elimde viski şişesiyle sızıyordum. jeongin'in evinde olduğunu umuyordum tabi ki, motorlu çocukla gecelerini geçirmemesi daha güvenliydi.

"aslında bugün chan hyung'a gittik. düzeldi yani her şey."

"buna sevindim. uzamaması daha iyi olmuş." onu başımı sallayarak onayladım ve göremiyor oluşu umrumda bile değildi. ses çıkaracak halim yoktu zaten. "ben seul'e geleceğim bir kaç haftalığına. annem ve babam evi satışa çıkarıyorlar ve toparlanmam lazım. gelmişken biraz dertleşiriz hem, ne dersin?"

seul'e gelecek olması fikri modumu yükseltmişti dürüst olmak gerekirse. sangyeon hyung her ne kadar üzerime titresede bunu sinir bozucu bir şekilde yapmıyordu. "çok iyi olur, hyung! changbin ve diğerleri de yardım eder hem toparlanmana."

"tamam o zaman. sen de içmeyi bırakıp gerçekten uyu. daha sonra konuşuruz."

gözlerimi devirdim. ama tek yaptığım küçük bir tamam ve yarım yamalak bir hoşçakal mırıldanmak olmuştu.

ve içki yoktu. kalmamıştı yani. evde aklıma gelen her olası zulaya bakmıştım ama aseton bile yoktu. ki evde oje süren kimse yaşamadığı için bu normaldi, ama alkol alkoldür mantalitem bunu umursamıyordu.

çoktan kaçan uykum ve alkol ihtiyacım yüzünden kendimi montumu giyerken buldum. saatin çok geç olduğunu tahmin ediyordum ama hongdae uzak değildi ve orda açık içki dükkanı bulamasam bile bar bulacağıma emindim.

içimdeki jisunglardan biri evde kendi kendine ağlayarak minho'yu atlatamazsın diyordu. ona ne kadar güvenmeliydim bilmiyorum çünkü zaten minho'yu atlatmama gerek olmadığına yeminler eden jisunglar da vardı onun hemen yanında.

bu saatte otobüs bulamazdım. taksi bekleyebilirdim ama tabi ki yapmadım bunu. ben canımı sokakta bulduğum için yürümeyi tercih etmiştim.

montum kalındı, minho'nunki gibi ısıtmıyordu ama ısıtıyordu işte. böyle düşünerek amacıma ulaşamayacaktım, değil mi? her yaptığım harekette minho'yu arayarak ona aşık olmayı kesemezdim.

someone's someone | minsungWhere stories live. Discover now