"Seninle gelmeyi ben istedim, tamam mı? Bu işte beraberiz."

Birdenbire rüzgar esmeye başlamıştı. Pencerelerin birini açık unutmuş olmalıydık. Yan tarafımdaki pencereye yaklaşarak kapatmak istesem de kapanmıyordu. Araya sıkışmış bir şey farkettim.

Bir zarf. Ne zamandan beri buradaydı? Eray yanıma geldi ve zarfı aldı, pencereyi kapattıktan hemen sonra Eray'a döndüm. "Bu ne?"

"Açıyorum." Beceriksizce uğraşıyordu, en sonunda zarfı açtı. İçinden dörde katlanmış bir kağıt çıkmıştı. Kağıdı açması yıllar sürmüştü sanki. Önce ne yazdığını göremesem de Eray'ın sesli bir şekilde okumasıyla anlamıştım.

"Serenay Arslan."

"O kim?" diye sordum. Hayatımda ilk kez duyduğum bir isimdi. Belki de Dolunay Arslan yazmak istemişlerdi.

"İnanamıyorum!" dedi Eray. Bir süre ağzı açık bir şekilde kağıda bakakaldı, sonra kağıdı zarfla birlikte tekrar masaya bıraktı.

"Serenay kim?"

Cevap vermiyordu. Tanımasa niye şaşırsındı ki? Serenay Arslan.Dolunay'ın bir akrabası mıydı acaba?

"Maya..."

"Evet, kimmiş?"

"Gel otur." diyerek sandalyeye oturdu. Yanına geçtim ve onu dinlemeye başladım.

"Dolunay bana birkaç hafta önce bir şeyden bahsetmişti. Ona psişik yeteneklerim olduğunu söylememden hemen sonra."

"Ona söyledin mi?" Yeteneğini gizlemesi gerekirdi.

"Ne yapabildiğimi söylemedim zaten. Her neyse. Bana bir şeyden bahsetti. Bak, yıllar önceymiş. Dolunay'ın Serenay diye ikizi varmış. Hani Dolunay'ın annesi yetenekli ya, çocuklarından biri olan Serenay da yetenekli doğmuş. Yakın zamanda ölecek olan insanların nerede ve ne zaman öleceğini bildiğini iddia ediyormuş. Önce babaları Serenay'ı psikoloğa götürmüş."

"Dolunay'ın babası var mıymış?"

"Evet. Sonra Serenay hislerinde haklı olduğunu kanıtlamış. Birinin öleceğini ölmeden iki gün önce bilmiş. Ve kendi ölümünü de önceden sezmiş."

"Nasıl ölmüş peki?"

"Bilinmiyor. Dolunay bana bunu anlatırken trafik kazası olduğunu söyledi ama inanmadım şahsen. 11-12 yaşlarındaki yetenekli bir kızın durduk yerde ölmesi işten bile değil."

"Hep Lale Teyze'nin bizi neden koruduğunu merak ederdim. Kendi kızının başına gelen bizim başımıza gelmesin diyeymiş meğer. Peki bu not burada ne arıyor?" diye sordum.

"Her kim koyduysa bir ipucu bence." dedi Eray.

"Nasıl bir ipucu?"

"Serenay ölmedi Maya, öldürüldü. Bize yapılmak isteneni ona yaptılar. Eğer onun nasıl öldüğünü öğrenirsek bize nelerin yapılmak istediğini de anlamış oluruz. En büyük ipucumuz Serenay. Çünkü o da ikimiz gibi yetenekliydi. İkizi Dolunay veya abisi Pars yetenekli değildi belki ama Serenay öyleydi."

O kızın başına gelenlere üzülmüştüm. Sırf yetenekli olduğu, diğer insanlardan farklı olduğu için öldürülmek... Eray ile benim sonum Serenay Arslan gibi olmamalıydı.

Yüzümün düştüğünü görünce "Üzülme," dedi. "Biz iki kişiyiz. Yeteneklerimizi kullanabiliriz. Serenay'ın yeteneği kendini savunmasına yardımcı olamadı ama bizim gücümüz var. Sen telekinezi yapabiliyorsun, ki bu koca bir avantaj. Ben geleceği sezebiliyorum; bu daha da büyük bir avantaj."

"Haklısın," diye fısıldadım. "Ama keşke ölmeseydi. O da burada olabilseydi."

"Bunun için üzgünüz ama yapılabilecek bir şey yok. O olmayan bir hatanın bedelini ödedi. Şimdi önümüze bakalım Maya, çünkü o bedeli biz ödemeyeceğiz."

GEÇMİŞ (FLASHBACK)

"Dolunay, Serenay ve Pars, gelin buraya!"

"Geliyoruz anne," diye seslenmişti küçük Dolunay. Abisi Pars ile beraber mutfağa gitti, akşam yemeğinin saatinde yenmesi babaları için çok önemliydi. Herkes sofraya oturduğunda Lale Hanım konuştu. "Serenay nerede?"

"Buradayım," dedi bir ses. Sarı bukleli saçları olan Serenay kapıda belirmişti. "İki dakika bekleseniz ölmezdiniz."

Ev halkı onun bu ters tavırlarına alışkındı. On bir yaşında olmasına rağmen sekiz yaşında gibi görünen küçük kız her zaman meydan okurcasına başı yükseklerde geziyordu. Masaya gelerek oturdu. İkiz kız kardeşi Dolunay bir süre onu süzmekten kendini alamamıştı.

"Anne, ben büyüyünce saçımı sarıya boyatacağım. Serenay'ınkiler gibi olacak."

"Aman," demişti Serenay. "Eksik ol zaten."

"Sessiz olun çocuklar. Yarın amcanızı ziyarete gideceğiz. Yolumuz uzun. Şimdiden başımı ağrıtmayın." demişti babaları.

"Onun da fazla zamanı kalmadı zaten, boşuna gitmeye gerek yok." diye söylenmişti Serenay kendi kendine.

"Serenay! Bir daha böyle konuştuğunu duymayayım." Sofra sessizliğe bürünmüştü. Babalarından korkmayan, hatta hiç kimseden korkmayan tek kişi Serenay'dı zaten. Bu hep böyleydi.

"Birkaç gün sonra amcamın cenazesi için hazırlık yaparken hak vereceksin bana," demişti.

Ve öyle de olmuşu.

TelekineziWhere stories live. Discover now