EN GÜZEL KARE

215 170 7
                                    

Değişik, tuhaf bir hal içerisindeydim. Bunca kötüye yorduğum düşüncelerimin, aksine çıkması beni mutlu etmişti. Herşey çok güzeldi, her geçen gün heyecanım artıyordu. Annemin her zaman söylediği "Kızımın mürvetini görecekmiyim?"sorusunun cevabını bulmuş olmak beni sevindirmişti.
Yaşadığım sürece sürekli takılıp düştüğün o yerden, gözüm kapalı bulmuştum yolumu. Yalnızlık insanı olgunlaştırır derlermiş, doğruymuş...

Annem hep aşık olmanın çok hoş, bir o kadarda tarifsiz olduğunu söylerdi. Bende ne kadar tarifsiz bir his olduğunu anlamıştım, onu her gördüğümde boğazımın düğümlenmesi, ellerimin zangır zangır titremesinden anlamalıydım. Ellerim küçüklüğümden beri her ne zaman heyecanlansam titrer ve kasılırdı , doktorlar bunun bir hastalık olduğunu söylerdi ama bunu asla kabul etmezdim. Çünkü küçükkende olsa kendimi motive edip, ellerimi çözmeyi bilirdim.

Güne çoktan karanlık çökmüş, bense hayal kurmaktan vaktin nasıl geçtiğini unutmuştum. Daha fazla oyalanmadan kafamı yastığa koydum, çünkü Behran'ı görebilmek için tek dileğim bir an önce sabah olmasıydı, çünkü onu her an özlüyordum...

***

Sabahın erken saatlerinde uyanıp, hemen hazırlanmaya başladım. Uzun zamandır yüzüme hiçbir şey sürmemiştim, gözlerime biraz far, dudaklarımada biraz parlatıcı dokundurduktan sonra çantamıda alıp evden çıktım. İlk defa kendimi bu kadar özgüvenli hissediyordum, aşk bana yaramış gibiydi.

Bana yaralı kalbini gizleme demişti, ilk defa ruhumun daralmadığı bir gün yaşamıştım. Ruhum tazelenmişti yeniden. Onunla şimdiye kadar geçiremediğim günlerde, keşke yanımda olsaydı diyordum.
O bana aşkı ögretmişti,ona sonsuz teşekkür borçluydum. Şimdi bir kez daha hayal kuruyordum onunla telli, duvaklı...

***

Konağın bahçesinden içeri adım attığımda içime ferah bir esinti girmişti. Çünkü onu yine, yine görecektim. Hayatımın baharını...

"Günaydın, Behran..."

"Günaydın, Dila. İyiki varsın..."

"Sabah sabah hayırdır inşallah..."

"Ne bilim içimden geldi işte, gelemezmi?"

Güleç surat ifadesiyle "benimde içimden geldi o zaman İyiki varsın..."

"Bugün çok önemli bir toplantı için İstanbul'a gitmem gerekiyor, sende gel İstanbulu gezdireyim sana ne dersin?"

"Biliyormusun annemle hep İstanbulu gezmeyi planlardık, ama meğer seninle gezmek kısmetmiş. Annemide görürmüyüz ha?"

"Sen iste seni her yere götürürüm."

(Behran'ın ağızından)

Öyle masumduki, her küçük şeyde mutlu olabiliyordu. O her şeyden çok farklıydı. Sevgisi satın alınmış bir kadın değildi. Onu küçük bir çiçek bile çok mutlu edebiliyordu, çünkü o her şeye rağmen azla yetinmeyi kabul etmişti aklınca. Onu çok mutlu edeceğime yemin etmiştim, onu asla üzmeyeceğimede...

***

(Dila'nın ağızından)

"Ah! be İstanbul senide görecektim demek. Ne garip, biliyormusun Behran buraya gelmek benim hep hayallerimdeydi. Küçükken annemle gözlerimizi kapatır sanki buradaymış gibi oynardık. İlk ben anlatmaya başlardım, tabi bilmezdim İstanbul'u ama kendimce kurardım şehri kafamda. Böyle martılar gökyüzünde uçar, bense annemle bir banka oturmuş martılara simit atardık. Annemi çok özledim, en çokta kokusunu..."

"En azından senin özlediğinde görebileceğin bir annen var, bazılarının o bile yok. Bende küçükken annemi hayal ederdim, babam annemin yokluğunu bana aratmamaya çalışırdı. Ama anne işte ben yine onu arardım, bir keresinde evden kaçtım güya annemi bulucam aklımca. Hatırlıyorumda sabahtan akşama kadar anne! anne! diye dolaşmıştım tüm sokakları. Ama nafileydi tabi ne kadar bağırsamda, arasamda bulamayacaktım annemi, kendimi öyle avutuyordum belkide."

"Ben çok üzüldüm, hayatımızda ne olacağına biz karar versek keşke."

"Ya baban, o nerde?"

"Eee bak martılara simitmi atsak ha ne dersin?"

"Neden konuyu değiştirdinki şimdi?"

"İnsanların hep içinde sakladığı bir şey vardır ya benimde o işte. Hadi gel..."

Babamı ona anlatamazdım, çünkü benim babam bana ne babalık yapabilmiş, nede bir insan olabilmişti. Gece gündüz annemi dövmek, banada hakaret etmekle geçirmişti koca bir ömrünü. O yüzden yoktu benim babam, o yaşarken çoktan ölmüştü...

"Bak ne diyeceğim Dila, şu köşe başında muazzam bir sokak ressamı var, buraya her geldiğimde karşısına oturmak istemişimdir. Ama eğer bir resmimiz olacaksa seninle olsun, demek seninle nasipmiş. Hadi gel...

"Bende hep merak etmişimdir, olur gidelim. Eğer bir resmimiz olacaksa seninle olsun..."

Elimden tuttu ve beraber bütün İstanbul bizimmiş gibi koşmaya başladık. Onunla olunca hem yaşayamadığım çocukluğumu, hemde yaşayamadığım gençliğimi telafi ediyordum. Tekrar tekrar yaşıyordum hayatın güzelliklerini. O hem ruhuma, hemde kalbime çok iyi gelmişti...

"Vay, ne güzel çizmişsiniz elinize sağlık... şöylemi geçelim?"

"Evet hanımefendi şöyle karşımdaki sandalyelere oturun lütfen."

"Nasıl poz versem acaba? Ressam bey sevgilimi öperken çizmeniz mümkün mü acaba?"

"Ya Behran ayıp söyleme milletin içinde şöyle şeyler. Sanırım sadece bakmamız yeterli değilmi?"

"Tabiki siz nasıl isterseniz, bana sadece çizmek düşer..."

***

Uzun zaman sonra aramızda anlaşıp, bir poz bulabilmiştik. Behran hep ya sarılmaktan, yada öpmekten yanaydı, ama bense el ele tutuşmaktan yanaydım. Bizde oturduğumuz yerde bir elimizi arkadan birleştirip, diğer elimizlede önden el ele tutuşmaya karar kılmıştık. Ortaya müthiş bir kare çıkacağından emindik...

"Yaa Behran çok güzel oldu baksana."

"Ya ya öyle, öpseydim daha güzel olacaktı ama, şimdi öpebilirim değilmi matmazel?"

"Hmm şimdilik küçücük öpebilirsin."

"Peki hanımefendi. SENİ SEVİYORUM..."

"Bende SENİ SEVİYORUM beyefendi..."

Dedik ve tabloyuda elimize alıp annemin tedavi gördüğü hastaneye gitmek için yola çıktık. Bugün geçirdiğim güzlerin en güzeliydi...

                   #BÖLÜM SONU#
            UMARIM BEĞENİRSİNİZ🌸

KÜHEYLAN | a h v â l Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin