AŞK

307 221 11
                                    

İçimdeki soğuk rüzgar,her geçen gün fırtınaya dönüşüyordu. O fırtınanın bedenimi kasıp kavuracağından endişeliydim.

Kendimi doğanın sesine kilitlemişken, telefonun çalmasıyla açıverdim gözlerimi.

"Alo, efendim Behran bey"

"Nereye kayboldun sen yine, sana işim düştü. Acilen yanıma gelmen lazım söyle, neredeysen alayım seni."

"Şey, ben evimin alt sokağındayım evden birkaç parça eşya alacaktımda."

"Tamam, orada bekle yakınım zaten hemen geliyorum."

İyide benimle bu kadar acil ne işi olabilirdiki? Bu adamın amacı neydi? Bana umut verip duruyordu her gün...

***

"Şşttt! Yavrum atla turlayalım ha?"

"Bana bak ne diyorsun sen terbiyesiz."

"Tamam, tamam sakin ya benim Behran."

"Ay sizmiydiniz, korkuttunuz beni valla siz olduğunuzu anlamasaydım, elimdeki taş arabanızı fena dağıtmıştı söyleyeyim."

"Olsun canım, araba sana feda olsun."

"Pardon birşeymi söylediniz?"

"Ha! Binsene diyorum ne bekliyorsun?"

"Peki, bu arada benimle bu kadar acil ne işiniz olabilirki, merak ettim açıkçası."

"Çok özel birine bir hediye almam lazım, senin zevkine güvendiğim için seni seçtim."

Demek sevgiliskne hediye alacak, beni sevemeyeceğini bir kez daha kazımıştım aklıma. Üstelik gönlümü kaptırdığım adamın sevgilisine hediyeyi ben seçecektim. Şansında bu kadarı, koskoca konakta gidip onu seven birini seçmesi en acı olandı benim için...

"Eee, sustun kaldın yoldan geçen arabalarımı sayıyordun yahu..."

"Ya ya evet bak şu geçen kırmızı olan yirmi altıncı."

"Neyse onu bunu bırakta sence bir kadın için en değerli hediye nedir?"

"Bencee, bana sorarsanız bir kadına verilebilecek tek hediye ona, parayla pulla bir hediye almak değil. Ona tüm içtenlikle SENİ ÇOK SEVİYORUM demek."

"Diyorsun, demek öyle ha?"

(Behran'ın ağızından)

Ne kadar saf, temiz bir kalbe sahip. Bu hayatta gördüğüm tüm kadınlardan çok farklı. Bu kadar yoklukta yaşayıp tek bir parada bile gözü yok.

"O zaman şöyle yapalım, benim sürekli gittiğim çok güzel bir kafe var. Birer kahve içelim, o aradada hediyeyi düşünürüz olurmu?"

"Olur, benim için farketmez."

(Dila'nın ağızından)

Öyle güzel bir kafeye gelmiştikki, her yer nostalji kokuyordu. Etrafta kitaplar, kasetler, türlü türlü albümler vardı. Gözüme en sevdiğim bir şarkı ilişti.

"Aaa! Benim en sevdiğim şarkılardan biridir Selvi Boylum Al Yazmalım."

"Sen ciddimisin? Bende çok severim. Dinleyelimmi ne dersin?"

"Olur, çok mutlu olurum."

Bu şarkıyı duyunca sadece gözlerimi yumup, şarkıyı yaşarım herdefasında.
Bu şarkı bana hep geçmişi hatırlatıyor, en çokta annemi...

"Sanırım bu şarkı senin için çok önemli böyle yaşayarak dinlediğinden belli."

"Evet, ben küçükken amcam sürekli şehir dışına çıkardı iş gereği. Ve her dönüştede hem kendi çocuklarına, hemde bana ufak ufak hediyeler getirirdi. Bazen bir topaç, bazen bir avuç bilye. Bir keresindede elinde bir kaset çalar yanında bir kasetle döndü. İşte oda bu şarkıydı. Biliyormusunuz hala saklıyorum o kaseti, ara sıra açıp dinliyorum. İyi geliyor bana..."

"Dila! Bu bizim şarkımız olsunmu? Seninle benim şarkımız."

"Bizim derken, nasıl bizim? İkimizin?"

"Hani arabadayken söyledinya bir kadına verilebilecek en güzel hediye ona sevdiğini söylemektir diye, Dila SENİ ÇOK SEVİYORUM. Seni geç buldum ama iyiki geldin..."

Başımdan aşağıya sıcak su dökülmüştü sanki. Gözlerim gözlerinde, ellerim ellerinde tir tir titriyordu. Dilim düğümlenmiş, hiçbirşey söyleyemiyor, sadece bakıyordum ona öylece. Bedenimi kendine çekip, ellerini birleştirmişti omuzlarımda. Bende ona karşılık verip ellerimle sarmalamıştım bendenini.

Kalplerimiz bedenlerimizde atıyordu, tek beden olarak bütünleşmiştik sanki. Tıpkı kaybolduğumda, ona atın üstünde sarıldığımdaki o koku yine aynı renkteydi.

"Ben çok şaşırdım, ben sandımki..." işaret parmağını dudağıma koyup;

"Şşş, şimdi konuşmayalım. Sadece böyle kalalım olurmu?"

Kafamı 'evet' şeklinde sallayarak, "böyle kalalım" dedim. Hem müziğin namelerine takılmış, hemde onunla öylece zaman geçmişti. Sanki zamana meydan okuyup, zamanı durdurmuştuk. Koca dünyada sadece biz, ikimiz vardık...

"Geç oldu artık gidelimmi?"

"Peki sen ne istersen o olsun."

***

"İstersen sen arabada bekle, ben iki parça bir şey alıp geleyim."

"Yok, sevdiğim kadının yaşadığı evi, odasını görmek isterim."

"Sen bilirsin, yalnız benim evim senin konağına benzemez."

"Yoo bence konaktan daha güzel bir ev..."

"Bak sen şöyle otur ben çay demleyip geliyorum olurmu?"

"Tamam canım."

Mutfağa gidip hızlıca çay demlemiştim. Bugün sanki rüya gibiydi, belki rüyadır diye koluma cimcik atmıştım. Ama rüya değildi, bu gerçekti. Behran bana sevdiğini söylemişti.

"Al bakalım, afiyet olsun..."

"Ohh, mis gibi ellerine sağlık."

Çayı yudumladığımda anlamıştım, suyu tam ısınmadan çayı demlediğim için tatsız, tuzsuz bir çay olduğunu. Ama ona rağmen içmiştik çayı. Zor zar içtiğimiz o çay, içtiğimiz en güzel çaylardan biri olmuştu...

                    #BÖLÜM SONU#
             UMARIM BEĞENİRSİNİZ

KÜHEYLAN | a h v â l Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin