...

347 20 3
                                    

Sesler yavaş yavaş netleşmeye başlıyordu. Başımdaki şiddetli acı artıyordu. Odanın içi kararmıştı. "uyandın demek.. " gözlerim kapalıydı fakat anlamıştı. "iyi uyudun mu?.. " gözlerimi ağır ağır açtım. Ellerim ve bacaklarım yine masaya bağlanmıştı. Bıçaklanan yerim sarılmıştı. -ben neden burdaydım..? Bu adamın benimle derdi neydi..? Benden ne istiyodu..?- aklımdan bir sürü soru geçerken soğuk elleriyle dokundu. İrkildim... "neden beni burda tutuyosun..?" yine ağlamaya başlamıştım. "söyledim ya... oyun oynamak istiyorum. " beklediğim cevap bu değildi. "n-nasıl bi oyun..? " sesim titriyodu. Neden böyle sadist biri beni kaçırmıştı..? Dudaklarını kulağıma değdirdi. Fısıldayarak "sadece ikimizin oynayabileceği bir oyun... " dedi. Gözlerimi sıkıca kapattım. Bir iki damla yaş şakaklarımdan aşağı süzüldü. Gözlerimi tekrar açtım. "beni çözecek misin? " kendimi toparlamaya çalışıyodum. Elini ağzına kapatarak düşünmüş gibi yaptı. "ıımm... Bi süreliğine böyle kalmalısın. Sonra söz veriyorum seni çözücem. " -neden böyle saçma bi oyun oynuyoduk anlamıyorum... - "ne zaman çözeceksin? " arkasını döndü yandaki masadan bir şeyler almak için ilerledi masayı tam olarak göremiyordum. "oyun bittikten sonra özgürsün. " alaycı konusuyordu. Yaklaştı. Elinde neşter, pamuk, ve sargı bezleri vardı.

Şimdi nasıl bir oyun oynamak istediğini anlamıştım. -bu adamın zoru neydi..?- "b-bana işkence mi yapıcaksın!" gözlerim yuvasından çıkacak gibi açılmıştı. Tüm vücudum titriyodu. Neşterdeki kanları bir bezle temizledi. Neşteri inceledikten sonra yüzüme baktı. "hadii amaaa sadece küçük bir oyun. Beni kırmazsın öyle değil mi..? 3 gündür beraberiz. Çok iyi anlaştık sanıyordum... " dudağını büktü. "s-sen delirmişsin... Bırak beni! Bunu yapamazsın!.." bağırıyodum. Ellerimi ve ayaklarımı kurtabilme ihtimalim varmış gibi çekiştiriyordum kurtulmak için yapabildiğim her şeyi deniyordum. Sadece yüzüme bakarak kahkaha atıyodu. "beni çok eğlendiriyosun... Ama biraz sakin olmalısın..." elindeki neşteri bıraktı yanında olduğunu yeni fark ettiğim iğneyi eline aldı. İşaret parmağının tırnağıyla iki defa iğneye vurdu. Bacağımı tuttu olabildiğince bastırdı elinin arasında sıktı iğneyi batırdı ve ilacı sıktı. Bir kaç saniye sonra tüm vücudum uyuşmuş gibiydi uçuyorum gibi hissetmiştim.

Neşteri eline aldı. Vücudumda açtığı her kesiği hissediyordum kanlarım süzülüyodu. Bundan büyük zevk alıyodu. Çığlık atıyodum fakat karşılık veremiyodum vücudumu hareket ettiremiyordum. "y-yeter l-lütfen lütfen DUUUUUUR! " canım çok acıyodu. bana neden böyle yaptığını anlamıyodum. Sağ omuzumda kanla ıslanan elini hissettim. "ben sana hiç bişi yapmadım... Neden beni burda tutuyosun.? " nefes nefese kalmıştım artık dayanacak gücüm kalmamıştı. "b-bırak gideyim... " boş ifadeyle yüzümü izledikten sonra arkasını döndü. Ayak sesleri uzaklaşıyordu. Kapıyı açtı hiç bir şey söylemeden çıktı ve kapıyı kapattı.

-neden beni kurtarmaya gelmediler..? Kimse merak ediyor mudur..? Beni özlüyolar mıdır..? Beni aramışlar mıdır..?- aklımdan bir çok soru geçiyodu. Bir süre sonra uyuya kalmıştım. Uzun süredir uyuyo olmalıydım ki beni masadan kaldırıp sandalyeye bağladığını fark edememiştim. Ayılıyodum.. Gözlerimi araladım. Görüntü bulanıktı. Netleşmeye başladığında göz hizamda kollarını bağlamış uyanmamı bekliyodu. "günaydın prenses.. " nasıl böyle doğal davranabiliyodu sanki tüm bu işkenceleri o yapmamış gibiydi. "aç mısın..? " cevap vermek yerine sadece yüzüne bakıyodum söylediklerini anlıyodum fakat cevap veremiyodum. Yanındaki tepside biraz çorba ve su vardı. Gülümsedi. "biraz yemek yemelisin yoksa ölüceksin.. " -açlıktan mı..? Haha şaka yapıyo olmalısın.. Bu kadar işkenceden sonra açlıktan ölücem öyle mi..?- iç sesim yerine karnımdaki guruldamayı dinleyip yemek yemeyi kabul ettim ağır ağır başımı salladım. Çorbayı ve suyu içirdikten sonra "şu yaralara bi bakalım." diyerek sargı bezlerini açtı. Yaraları tedavi etti. Ayağa kalktı. Kapıya doğru ilerledi ve odadan çıktı. Ne kadar süredir burdaydım bilmiyorum. Odada tek 'çıt' sesi bile yoktu. Sadece yavaşça aldığım nefes sesleri vardı. Karanlıktı ve yalnızca ben vardım. Kendimi inceleme fırsatını yeni yakalamıştım. Saçlarım birbirine karışmıştı. Kollarım ve bacaklarım sargı bezleriyle kaplıydı. Üstümde hâlâ okul formam vardı. Bir kaç gün içinde yıllardır üstümdeymiş gibi eskimişti. Bazı yerleri yırtılmış bazı yerlerinin rengi değişmişti. Beyaz gömleğim ve çoraplarım kırmızıya dönmüştü. Çoraplarım bileklerime kadar sıyrılmıştı. Kendimi incelemeyi bi kenara bırakıp etrafa baktım. Küçük penceresi olan bir kapı vardı. Karanlık olduğu için pencereden dışarıyı göremiyodum. Benim olduğum oda sönmek üzere olan bi lambayla aydınlandığı için çok karanlık değildi. Her yer kan kokuyodu...

Bir kaç gün odada yalnız kaldım. Bazen yemek getirmek için giriyor tek kelime etmeden çıkıyodu.. -daha ne kadar süre böyle kalıcam burda..?

THE LITTLE GAMEWhere stories live. Discover now