Bölüm 46: Renkarnasyon

Start from the beginning
                                    

"Uluç bey bir sorun var, kaportadan duman çıkıyor."Yeniden Uluç'a döndüm. Gözlerini yummuştu. Çenesi her zamanki yüz ifadesine kavuşmak istermiş gibi kitlenmiş, köşeli yapısını gözle görülür hale getirmişti. Kelimeler ona ulaşmadan havada kalıyor olmalıydı çünkü Uluç tepki vermemekte ısrar ediyordu.

"Uluç bey!"Gözlerimi kamaştırdım. Hemen pencereye dönük olan sırtımın arkasında telaşlı adımların seslerini de titreşimlerini de hissedebiliyordum. Uluç hala gözleri kapalı, parmak uçları direksiyona kitlenmiş vaziyette oturuyordu. Sesim ona ulaşır mıydı bilmiyordum ya da hemen yanı başımda duran çenesine parmak uçlarımı değdirsem hisseder mi emin olamıyordum ama gözlerini açıp bana bakmasını istiyordum.

Konuşmadan önce yutkundum ve sesimi kulak zarlarımda bana bir şeyler fısıldıyormuş gibi kelimeleri çözmeye çalışarak buğulu bir şekilde dinledim.

"Uluç,"

Sesimi duymayı bekliyordu. Gözleri yavaş sayılamayacak kadar büyük bir hızla açıldı ve gözbebeklerinin beyazında gördüğüm alacalı ifade ortadan kayboldu. Kuşanmıştı.

"Sana bunu o ağzını siktiğimin herifi mi söyledi?"Ses tonu bir eşya olsaydı bu bir kalkan olurdu. Sesinin tonunu bu kadar güçlü kullanmasına imreniyordum. Sesinde kararsızlık ya da ne yapacağını bilmeyen tedirginlik yoktu, oysa ki az önce gözlerindeki tüm beyazlığın içinde tedirginliğin lekelerini görmüştüm. Bunu gördüğüme yemin dahi edebilirdim. 

"Sorumun cevabının bu olduğunu sanmıyorum? Hem bunun ne önemi var?" Dedim kısık sayılabilecek bir sesle. Konuşurken karşımda etten oluşan bir insan varmış gibi hissetmiyordum, Uluç kuşandığında o kadar kusursuz yapıyordu ki bu işi onun bedenini karşımdayken, uzansam dokunabilecekken bile sorguluyordum ve bu sorgulama Uluç'a karşı olan düşüncelerimi, tahminlerimi, tepkilerimi hep yanlış yola saptırıyor, ne yapacağımı kestiremiyordum. Bana bakıyordu, dikkatliydi ve ben gözlerinde var olan ifade yeniden sarsılsın, bana Uluç gibi bakmasın istedim. Bana şimdi olan Uluç gibi bakmamalıydı çünkü direncim bu Uluç karşısında ayakta duramayıp kabuğuna çekiliyordu. Ama beş dakika önce ve saatler önce tabutun kapağını açarak yüzüme bakan Uluç'un direnci onun bana yaptığı gibi benim direncimin karşısında sağlam adımlar atarak ilerleyemiyor göz kapaklarını üzerine kapatıyordu.

"Ne tesadüf, bende sorumun cevabının bu olduğunu sanmıyorum?" Dedi Uluç, sesine kuşandığı vurdumduymaz ifade moralimi bozdu. Geri adım atmadım ama onunla bu konumdayken tartışmak istemiyordum bu yüzden elim kapı koluna gitti. Bu küçücük alanda onunla böyleyken, diz dize ve göz gözeyken daha fazla oturmak istemiyordum. Parmak uçlarım kapının koluna henüz ulaşmıştı ki çıkan tok kilit sesi parmaklarımı geriye savurdu. Merak ve tedirginlik bulaşmış gözlerimi hızla ona çevirdim.

"Sorumun cevabını alamadım?" Sesi bir oyun oynuyor gibiydi ve bu oyundaki kural koyucu lider önlüğünü giyerek bana üstten üstten bakıyordu. Cevabı elbette biliyordu. Yanında olmadığım zamanlar neredeyse yoktu, yanında olmadığım zamanlar yanımda kalması için başka bir bedenin gölgesine dahi izin vermiyordu. Derin bir nefes alıp verdim. Verdiğim nefes saf bıkkınlık kokuyordu.

Mırıltı ve bıkkınlık dolu sesim onun zihin ağında tam olarak nereye takılıyordu merak ediyordum. Uluç'un zihninde örümcek ağına benzeyen sistematik bir düzenin olduğuna emindim. Yaptığı hiçbir işi eline yüzüne bulaştırmayışını bu ağa borçlu olduğunu biliyordum.

"Ben cevap vermesem bile sen sorduğun soruların cevabına bir şekilde ulaşıyorsun Uluç. Benim aksime. Bense sen söylemediğin sürece hiçbir şeyden emin olamıyorum. Hoş söylediklerinden de emin olamıyorum ama en azından kafamda dönen ihtimallerden bir kaçını eleyebiliyorum. O yüzden bana bilmediğin bir şeyi öğrenmek istiyormuşsun gibi davranma. Ahmet söyledi, başka kim söyleyebilir ki?" Bakışlarımı onun üzerinden çektim. Arabanın kaportasından artık beyaz bir duman değilde koyu bir duman yükselmeye başlamıştı ve gördüğüm ayaklar tepkisiz kalmak yerine oldukları yerde tedirgin sallanmalarla ne olacağını izliyordu.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now