BÖLÜM 15 ⚜ YENİ KAMP

Comenzar desde el principio
                                    

Deren, Sevil ablayı susturup "Aaa!" diye araya girdi. "Sevil abla sen düştün çocuğa ama bir dakika yolu kapamayalım, lütfen." Yatağında doğrulup yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Demek sana çok güzel dedi." değişiyle bir an kalbim tekledi. Hayır hayır dur, böyle yaparsanız beni inandırırsınız.

"Bana değil bebeğe dedi." 

"Tabii canım." Dudaklarını büzerek "Üzüm sever misin Aras?" diye taklidimi yaptığında koluna vurdum. "Seni döverim vallahi!"

Deren kahkaha atarken ben de kızardığımı görmemeleri için yataktan kalkıp camın önüne gittim. Sevil abla ciddi bir şekilde lafa girdi. 

"Bir dakika kızlar." Arkamı dönüp onlara baktım. "Deren sen hep Caner üzülmesin diye uğraşırdın. Aras'tan hoşlanmadığını biliyorum. Neler oluyor burada?" Deren'le birbirimize baktık. Bilmiyor muydu? Sevil ablanın Caner'le arası benimle olduğundan daha iyiydi, Caner ona nasıl söylememişti? Konuşmaya devam etti. "Caner'i dün gördüm. Yüzüğü yoktu ama bir şey olmuştur, unutmuştur diye düşündüm?" Gözlerime soru işaretleriyle bakarken konuşamadım. Sanki dilim tutulmuştu, hiçbir şey söyleyemedim. 

Benim yerime Deren konuşmaya başladı. "Caner Bilge'den ayrılmış."

"Caner mi ayrıldı?" dedi sakince. Sanki bu beklediği bir şeydi ama ondan değil.

"Evet. Ben de anlamadım." 

"Ne zaman?"

"O akşam, eve gitmeden önce kliniğin önünde karşılaştık." dedim.

Bakışları şüpheyle gölgelendi. "Tam da konuşmamızdan sonra yani?" 

"Ben de şüphelendim ama bizi duyması imkansız."

"Umarım." Yüzü düşmüştü. 

"Öyle bir ihtimal yok Sevil abla, lütfen beni de şüpheye düşürme." derken yanına gittim. 

"Biliyorum." deyip mahzun mahzun gülümsedi. Bu konu hepimizin ortak sessizliğiyle orada kapandı.

Deren "Hiç Melek'le konuştun mu?" diye sorduğunda "Hayır." diye yanıt verdim. "Senden çekiniyor."

"O bana söylemeye çalıştı ki, İçim araya girince söyleyemedi ama söyleyecekti."

"Aras'tan özür dilemiş..."

"Hocam!" dışarıdan gelen bağırışla Deren birden sustu. Odanın kapısı sertçe açılıp duvara vurunca hepimiz yerimizde zıpladık. Tuğkan nefes nefese "Hocam Ümit yaralanmış, aşağıda!" dediğinde hemen kırmızı alarma geçtim. Sevil ablayla beraber koşa koşa acile geldik. Ümit acilin yatağında inleyerek yatıyordu, yatağa yaklaşıp Aras'ın olduğu tarafa geçtiğimde şokla elimle ağzımı kapadım. Karnında ince, borumsu bir cisim vardı. Tişörtünün yarısı kanla kaplanmış, acayip kan kaybediyordu. İçim serumuna bir şeyler enjekte ederken Aras stetoskopla ciğerlerini dinliyordu. Sevil abla yatağın yanına gidince Aras'a bakıp "Durum ne?" diye sordu. Aynı zamanda elleriyle muayene ediyordu. Ümit'in gözleri kapalıydı ama Sevil ablanın dokunuşunu hissettikçe yüksek sesle inlemeye başlıyordu. 

"Çekumu sıyırmış gibi gözüküyor, iç kanaması olmalı. Kan basıncı düşük, oksijen seviyesini ölçemedik. Pnömotoraksı var." Cisim bağırsağını sıyırmıştı, bu ciddi bir ameliyat demekti. Ameliyat olması gerekiyordu ama burada nasıl olacaktı? Burada böyle bir ameliyat gerçekleştiremezdik! (Pnömotoraks: Akciğerlerimizden havanın göğüs kafesi içine dolması sonucu akciğerin çökmesi ve işini yapamaması durumuna, akciğerden hava kaçağı veya tıp dilinde "Pnömotoraks" denilir.)

Yedi Saniye Virüsü | TAMAMLANDIDonde viven las historias. Descúbrelo ahora