CHAPTER XI

548 35 14
                                    

 

Im Yoona hayatı boyunca konuşmaktan nefret etmişti. Kelimeler onu çok kırmıştı, canını acıtmıştı. O da başkalarının kalbini kırmaktan korkmuş, insanları üzmek istemediği için konuşmamaya karar vermişti.

Küçük yaşta ailesi tarafından reddedilmenin verdiği psikolojik bir etken de olabilirdi. Birçok kez onlar tarafından reddedilmişti.

Konuşmaması yüzünden çoğu kişi onu anlamasa bile onu anlayan birkaç kişi vardı etrafında ve o kişiler Yoona'ya yetiyordu.  Kalabalıktan hoşlanmazdı zaten. Fazla sesten, hoşlanmazdı.

Kimseye kolay kolay güvenemezdi. Bu yüzden arkadaş edinirken uzun zaman geçmesini beklerdi. Ama sonunda her zaman iyi arkadaşlar edinmişti.

Hayatında özlem nedir bilmezdi. Kimseyi özlememişti. Sevdiği o birkaç kişi her zaman etrafındaydı. Herkes yanındayken kimi özleyecekti?

Ağlamayı sevmezdi. Özellikle etrafında bir sürü kişi varken. Duygularını belli etmeyi sevmezdi. Aslında çok fazla ağladığı da olmamıştı.

İnsanlara baktığında onları iyi okuyabiliyordu. Onları anlayabiliyordu. Duygularını tahmin edebiliyordu. İnsanlar da ona bakınca hissettiklerini anlarlar diye korkuyordu. Bu yüzden duygularını saklamayı başarabiliyordu.

Büyük bir amacı yoktu aslında. Önüne gelen seçeneklerden en iyisini seçmeye çalışır ve öylece yaşardı. Bu hayatı sevmiyordu... Ama seveceği bir hayatın nasıl olduğunu da bilmiyordu.

Ama...

Im Yoona da değişebilirdi, değişmişti.

Asla değişeceğini sanmıyordu. Ama olmuştu.

Tabii ki, hala konuşmaktan nefret ediyordu. Hala insanları kırmaktan korkuyordu, özellikle de onu. Ama ne zaman onu düşünse, ne zaman onu görse konuşmak istiyordu. Her şeyi bir kenara bırakıp, kimseyi umursamadan anlatmak istiyordu. Ne kadar sevdiğini süslü kelimelerle söylemek istiyordu.

Im Yoona da birisinin onu anlamasını istiyordu. Sadece gözlerine baktığında hissettiği o kişinin kendisini anlamasını istiyordu. Onunla konuşmaktansa gözleriyle anlaşmayı istiyordu.

Im Yoona da güvenmişti. Yıllar değil, saatler bile geçmesini beklemeden güvenmişti. Daha ilk görüşte güvenmişti. Onun gözlerinden akan yaşları gördüğünde ona neden güvendiği bilmeden, güvenmeye başlamıştı.

Im Yoona da özlüyordu.

Gözü açıkken bomboş bir şekilde etrafa bakıyordu. Belki o çıkagelir diye.

Gözleri kapalıyken onu görüyordu, onu düşünüyordu.  Nefes almak kadar doğal aynı zamanda zor bir şeydi onu özlemek.

Şimdi bir kafede otururken ağlıyordu. Herkese ne hissettiğini belli ederken sorun etmiyordu. Duygularını saklamak bir kenara, onları doğru düzgün kontrol edemiyordu.

Gözlerinden akan her damla onu görenlere ne kadar acı çektiğini gösteriyordu.

Elleri sımsıcak kahvenin ısıttığı bardağı sarmıştı. Soğuk havanın üşüttüğü bedenini ısıtmasını bekliyordu sıcak sıvının. İçten içe belki de ona mutluluk getirir diye düşünüyordu.

Yaşları gözlerinden akıp koyu renkli tahtaya damlıyordu.

Pencereden dışarı yolun karşısına bakarken kalbi sıkışıyordu. Acıyla bağırma isteğini içinde zor tutuyordu.

Her şeyi unutup ona doğru koşma isteğini kontrol etmeye çalışıyordu.

Im Yoona'nın çok sıkıcı bu hayatına renk getirmişti o.

The Words That Explain My LifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin