5

921 82 6
                                    

12 Nisan.

Yeni bir gün. Ne derece yeni bir gün olabilirse. Bugün annemin ölüm günü. Sabah erkenden uyanmış namazımı kıldıktan sonra uzunca bir süre Kur'an okumuştum. Şimdi de anneme gidecektim.
Askıdaki feracemi alıp çıktım evden.

Anne babamın yanına gelip hemen oturmuştum. Topraklarından aldım avcuma. Kokladım. Kokladım...

"Yine ben geldim. Ama bugün tüm hüznümü alıp da geldim anne. Bugün senin gittiğin gün. Ne de çok ağlamıştım senin ardından. Ne çok gitme demiştim sana. O günden kalan yumrular hala boğazımda anne. Babamın gidişi de üstüne ekledi yumrularımın. Yutkunamıyorum. Gitmek bilmiyor o boğazımdaki düğüm. Çözülmüyor düğümler. Kur'an'a sığınıyorum sizin yokluğunuzda. İyi geliyor, dua ediyorum size. Evde yalnızım ama her gün sizin adınızla dolduruyorum evimizi. Her gün masada yine 3 tabak. Siz oturmuyorsunuz masaya anne. Sonra bende misafirleri gelmeyen ev sahibi gibi ağlaya ağlaya tekrardan topluyorum sofrayı. Ağlıyorum ama asla üzülmüyorum bilesiniz. Çünkü biliyorum. Siz orda daha güzel yerdesiniz. Yan yanasınız ve hep beni izliyorsunuz. Bundan dolayı hiç yalnız hissetmiyorum baba. Dün öğrendim. Sınav sonuçları açıklanmış. Hani sen öldüğün gün giremediğim sınav. Sakın o gün için kendini suçlama baba. Nasip.
Biliyorum ki sınava girsem bile nasipte yokmuş. Ben de size hayırlı bir evlat olarak göstereceğim karşılıklarını. Biliyor musun baba? Hayatıma aniden giren Ömer amca var. Hatice teyze var. Hep arayıp soruyorlar beni. Anne baba şefkati veriyorlar bana. Bir de Mus'ab ve Muaz var tabi. Beni çok sevdiler ablaları yerine koydular beni.
O aile beni şu dünyada sizden sonra güldürdü. Allah da onları güldürsün. gerçekten tertemiz kalpleri var. Keşke siz hayattayken tanısaydık onları. Biliyorum siz de çok severdiniz birbirinizi.
Anne...
Baba...
Çok özledim sizi. Çok... "

Bugünlük de veda etme zamanı gelmişti. Ayağa kalkıp çıktım oradan. Tam evin kapısının önüne gelmiştim ki feracemin azizliğine uğrayıp merdivenlerden yuvarlandım. Başımda bir acı hissettim. Mahalledekilerin sesleri dolmuştu kulağıma. Gerisi karanlık...

Gözlerimi açtığımda yine hastanedeydim. Başımda hissetiğim acıyla elimi başıma götürdüm.

"Demek uyandın küçük kız. Fazla uğraşma. Başını çarpmışsın düşünce birkaç dikiş atmak zorunda kaldık."

Ömer amcanın sesiyle doğrulmaya çalıştım. Ama her yerim ağrıyordu. Acıyla geri yattım.

"Sakin ol bakalım. Yat dinlen. Nasıl düşmüşsen artık vücudunda ezikler var. Ve ayrıca sol bacağın da da bir adet nur topu gibi alçı var. "

"Ahhh! Hayır. Ben nasıl kılacağım şimdi namazlarımı?"

"Merak etme Hatice teyzem yardım eder sana."

"Hatice teyze mi? Onun da mı haberi oldu?"

"Tabikide evet. Buraya geldi sana bakmak için. Ama sonra hemen çıktı. Gideyim de kızımın yatağını hazırlayayım, çorbasını kaynatayım dedi. Sen sormadan diyeyim seni bu halinle evinde tek başına koyacak halimiz yoktu. "

"Ben gerçekten de size yük oluyorum Ömer amca. Nasıl ödeyeceğim hakkını."

"Deme öyle. Sen de bundan sonra bizim kızımız sayılırsın. Hem Muaz ve Mus'ab sana kızgınlar. Bir gitti bir daha gelmedi diyorlar. Daha parka gitmek istoyorlar seninle keratalar. Oğullarımı yüz üstü bırakıp da gitmeye utanmıyor musun sen Züheyra."

Ömer amca gerçekten dünya iyisi bir insandı. Bugün tekrar anladım.

"Desene gidince gönlünü almam gereken iki prens var."

Züheyra Where stories live. Discover now