10. Bölüm

339 22 9
                                    

Gözlerimi açtım. Sol tarafımda dümdüz siyah duvar vardı. Sağıma bakınca da aynı siyah duvarın önünde çekmeceli bir dolap olduğunu gördüm. Siyah duvarda asılı duran saati görebilsem de kaçı gösterdiğini anlamakta güçlük çekiyordum. Başım ağrıyordu ve aklım karmakarışıktı. Odanın dışından gelen sesler duydum. Konuşulanları anlamak için ayağa kalkmaya çalışırken ayaklarımın sandalye bacağına bağlı olduğunu ve ellerimin de arkaya doğru bağlı olduğunu fark ettim.

"Çıkarın beni burdaaan. Kimse yok muu?" diye avazım çıktığı kadar bağırdım.

Dışardan gelen ne olduğunu anlamadığım konuşmalar dışında hiçbir ses yoktu ve ben kafayı yemek üzereydim. Lan kim beni neden kaçırsın.

Çok geçmeden zincir sesleri duydum ve sonunda kapıyı açtılar. İçeriye şişman 40-45 yaşlarında korkunç suratlı birisi geldi.

"Kimsin sen?" dedim keskin bakışlarımı atarak.

"Yiğit'in babası Çetin Soyer memnun oldum" dedi o pis elleriyle suratıma dokunarak.

"Demek Yiğit seninle çalışıyormuş, çok benziyorsunuz birbirinize ikinizde iğrençsiniz." dedim suratına tükürerek.

Yüzünü kolunun tersiyle temizleyip bir anda boğazıma yapışınca nefesim boğazıma tıkıldı. İçine taşlar doldurulmuş bir pet şişe gibiydim. Dev bir taşın ağzını tıkadığı şişe gibi bende nefes alamıyordum.

"Sen fazla cesursun ama dikkat et harcarlar seni" diyerek otoriter bir sesle konuştu.

"Çok cesurum evet en azından senin gibi korkak olup köpek kulübesinden farkı olmayan kapılar ardında saklanıp etrafımdakilere emirler yağdırmıyorum." diyerek başımı dikleştirdim. Kendimle gurur duyuyorum. Mafya babası ah pardon kıçımın babasından bile laflarımı esirgemiyorum ne mükemmelim.

"Acıktıysan yemek var. Bir de ölüp başımıza kalma sen bana lazımsın." deyip ukalaca sırıttı.

"Yemek istemiyorum telefon verin bana." dedim.

"Telefon hakkını şuanlık kullanamazsın." dedi ve odadan çıkıp zincirleri üstüme kitledi.

19 yıldır babamın böyle şeylerle uğraşmasına çok alışmıştım ama beni kaçırmalarına alışkın değildim hiçbir zaman başıma böyle bir şey gelmedi. Üstelik beni kaçıran da Yiğit'ti.

Tabii yaa Yiğit kaçırdı beni. Parkta babamla plan yaptıklarından bahsettikten sonra böyle bir şey olduğunu düşünürsek yaptıkları plan bu muydu yani? Hadi Yiğit'i geçtim doğru düzgün tanımam etmem ama ya babam beni böyle bir tehlikenin içine nasıl atabildi? Acaba sonraki planları ne? Ölmeden önce dizilerdeki gibi bir anda pat diye gelip baskın mı yapacaklar acaba çünkü ben açlıktan ve susuzluktan ölmek üzereyim çabuk gelseler bari.

İçimi okumuş olacaklar ki bir tane Allah'ın kulu kapıyı açıp bana su getirdi.

"Aç ağzını." dedi bana emir vererek.

"Ben senin elinden su içmem çöz ellerimi kendi suyumu kendim içerim" dedim tavrımı ortaya koyup.

"Kaçmaya çalışırsan kurşunu yersin beynine." diyerek ellerimi çözmeye başladı.

"Beni öldürücek olsanız şimdiye kadar bunu yapmaz mıydınız sence?" dedim kaşlarımı yukarı kaldırıp.

"Çok konuşma." diyip su içmeme izin verdi.

Bir şişe suyun hepsini dana gibi içip bitirdim. İçim yanıyordu resmen de su içimdeki yangını söndürdü sanki öyle ferahladım ki.

Boş boş odayı izlerken saatler geçmişti hatta bir ara uyumuş bile olabilirim, tabi o kadar su içtikten sonra çişim de gelmişti.

"Yav bir Allah'ın kulu da ihtiyaçlarını gidermek ister misin diye sormuyor misafirperverliğinize tüküreyim." diye bağırdım.

"Çözün beni canım sıkıldı burada ya ne koydunuz beni buraya? Ayrıca idrar kesem patlamak üzere ortalığa işememi istemezsiniz herhalde açın şu kapıyı." diye avazım çıktığı kadar tekrar tekrar bağırdım.

Kapıyı açan yine farklı bir kişiydi kaç adam var lan bu çöplükte? Neyse bunları sorgulayacak zamanım yoktu. Hiç konuşmadan ellerimi çözdüğü gibi kolumdan tutup tuvalete doğru yürüttü.

"Iyyy leş gibi kokuyor bu ne olum tuvaletin deliğine değil de ortalığa mı sıçtınız ne pis insanlarsınız burada yaşanır mı lan?" diye kendi kendime söylenirken karnımın şişmesine sebep olan çişi saldım gitti.

Ben böyle mutluymuş gibiyim ama kim bilir annem nasıl merak etmiştir beni. Hatta onu bunu geç kadının kalbine inmiştir. Eh be baba yaptığın plana bak burdan bir kurtulayım, Dünya Af Örgütü gelse bile seni hiçbir anlamda affetmeyeceğim.

Tuvaletten çıkıp kırık ve kirlenmiş olan aynadan kendime baktım. Ben de en az ayna kadar iğrenç bir haldeyim. Salı Pazarı'nda giydirilen cansız bir mankenle yarışacak düzeydeydim. Üstümdeki kıyafetler zaten toz topraktan gerçek rengi belli olmuyorken saçlarım değişik bir organizmaya dönüşerek tek parça halinde mukavvamsı bir kütleye dönüşmüştü. Özetle bir oda dolusu külçe altın içinde tek başına dikilen tenekeye benziyordum. Ben bu hallere düşecek insan mıydım?

Tuvaletten çıkıp tekrar kapısı üzerime kitlenen simsiyah duvarlarla kaplı odada yalnız kalmamak için sesimi çıkardım.

"Benim bu odada ruhum karardı, ruh sağlığım bozuldu sokmayın beni o odaya ben vallahi kaçmam. Aydınlık düzgün bir yere götürün beni" dedim yalvararak.

Allah razı olsunlar güzel bir yere getirip koydular beni. Bende tabiki beynimin %100'ünü kullanarak kaçma planları kurdum babam benden habersiz kafasına göre abuk subuk planlar kurarsa benimde kaçma planları kurmaya hakkım var.

Oda gayet geniş ve ferah bir odaydı o köpek kulübesine benzeyen odadan sonra burası bana tatil köyü gibi geldi. Bir filmde izlemiştim. Kız normal bir odada iki yüz seksen çeşit öldürme taktiği uygulayabiliyordu. Filmdeki kız düşmanın herhangi parmağıyla bile düşmanı haklayabiliyordu. Ve bu odada bir sürü adam öldürecek alet vardı yani kendimi savunabilirdim en azından.

Beni bağlamadıkları için bu fırsatı değerlendirip ortalıkta kamera var mı diye kontrol ettim. Bir şey göremeyince ayağa kalkıp odada telefon, kapıyı açabileceğim tel toka, silikon ve silikon tabancası var mı diye aradım. Silikon tabancasını ve silikonu ne yapacaksın diye soracak olursanız silikonu ısındıktan sonra anahtar deliğinin içine doğru ittirip donmasın bekleyeceğim ve silikon anahtar deliğindeki şekli alınca demir anahtar görevi görecek bu sayede kapı kolayca açılacaktı. Çok zekiyim biliyorum.

İşte buldum bee silikon ve tabancasını buldum bu enayiler kesin işime yaramaz diye bunu burada bırakmışlardı. Heheyt siz daha Nejdet'in kızını tanımıyorsunuz. Silikon tabancası ısınınca içindeki silikonu çıkarıp anahtar deliğine doğru bastırdım. Donunca da silikonu yavaşça döndürüp kapıyı açmayı başardım.

Sadece kafamı çıkarıp dışarıya baktım. Hava kararmıştı ama saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yok. Boş bir arazi burası galiba kırık dökük evler var. Etrafımı uzun uzun inceledikten sonra kimsenin gelip gitmediğini fark edip karanlığın ortasına kendimi atıp tabana kuvvet koşmaya başladım.

Beğendiyseniz oylarınızı, beğenmediyseniz eleştirilerinizi bekliyorummm. Sizi de öpüyorum canlaaarr. 💙🌸

HEY GARSON!! #wattys2020 Where stories live. Discover now