mucizeler yalnızca onlara inananları bulur

601 74 59
                                    

Sidney Devlet Hastanesi

Genç adam gözlerini açtığında yanındaki sandalyede oturan orta yaşlı bir kadın heyecanla ayağa kalkıp çığlık attı.

"Scott! Scott! Oğlumuz uyandı! Tanrı'ya şükürler olsun."

Kadın gözlerindeki yaşları silip genç adamın üzerine eğildi. Genç adamın saçlarını okşarken yumuşak ve şefkat dolu sesiyle konuşmaya başladı.

"Bebeğim beni duyuyor musun?"

Genç adam belli belirsiz başını salladı. Kadının seslendiği adam heyecanla doktorları çağırdığında beyaz önlüklü iki doktor ve onların peşinde genç bir hemşire içeriye girdi. Aile, beyaz saçlı, diğerine göre daha sert duruşlu olan doktorun isteği üzerine odadan dışarıya çıkarıldı. Doktor genç adamın merakla etrafı inceleyen gözlerine bakıp kaşlarını kaldırdı.

"Çok ilginç. Gerçekten çok ilginç."

İki doktor bu sabah genç adamın ailesine oğullarının artık uyanma ihtimalini olmadığını haber vermişlerdi. On ay boyunca uyanmak için çaba harcayan genç adam ve ondan umudunu bir saniye bile kesmemiş aileye bu savaşın kaybeden tarafında olduklarını söylemişlerdi. Oğullarının hayatına son vermek için gerekli izin belgesini aileye uzatmışlardı.

Genç adamın annesi ve babası bu kağıdı yırtıp atmak yerine imzalamış olsalardı genç adam şu anda bir ölü olacaktı.

Hayatın seyri işte o gün değişti. Bir annenin gözyaşı, bir genç kadının yakarışı, bir babanın kalbinin sızlayışı, bir yakın arkadaşın gülümsemesinin solması Tanrı'nın onlara bakmasını ve onların ortak dileklerini gerçekleştirmesini sağladı.

"Adını biliyor musun genç adam?"

Genç adam başını salladı. Dayanamayıp tekrar kapıdan içeriye giren, kendisine beklenti ve mutluluk içinde bakan ailesine doğru bakıp yorgunca gülümsedi. Annesi, babasının kolları arasında oğlunun gülümsemesini görüp mutlulukla şükredip ağlamaya başladı.

"Calum," genç adam duraksayıp genzini temizledi. "Calum Thomas Hood," diye cevapladı genç adam.

Doktor cevabın doğru olduğunu gösterir nitelikte başını salladı.

"Sana ne olduğunu hatırlıyor musun, Calum?"

Genç adam zihnini yokladı, sisler içindeki anılarını kontrol etti. Başını olumlu anlamda sallamak yerine beklenmedik bir soru sordu.

"Felicia burada mı?"

Soru soran doktor kaşlarını çatıp aileye baktı. Babası başını olumsuz anlamda salladı.

"Peki ya Michael?" diye sordu genç adam. Sesi bu kez daha kararlıydı. Cevapları arıyordu. Yorgun sesine rağmen ısrar etmeye devam ediyordu.

Babası yine başını salladı. "Brandon ve Sarah her gün geldi. Birkaç arkadaşın daha geldi ama senin Felicia ve Michael isimlerinde hiç arkadaşların olmadı oğlum."

Calum'ın babası endişeyle bu cümleleri kurduğunda genç adamın alnı kırıştı. Yanlış mı hatırlıyordu? Neden isimlerini ve görünüşlerini net bir şekilde hatırladığı insanları kendisine en yakın olan ailesi tanımıyordu?

Genç doktor araya girip samimiyet dolu bir gülümseme sundu.

"Sen komaya gireli on ay oldu Calum. Kafanın karışmış olması çok normal. Bu konuda çok olağandışı vakalar var."

Calum yerine babası, "Nasıl vakalar?" diye sordu.

Doktor, daha önce bu vakarın hikayelerini okuduğu için güven dolu ses tonuyla açıklamaya başladı.

"Uyandığında kendisini birinci dünya savaşına katılmış bir gazi olduğunu söyleyen genç bir adam ve hiç bilmediği bir dili akıcı konuşup kendi ana dilini hatırlamayan iki vaka yazısı okumuştum. Eşini ve çocuklarını hatırlamayan bir kadın da vardı. Kendisini farklı ırktan, cinsiyetten ya da dönemden sanan ve bunun gerçek olduğunu şiddetle savunan hastalar da olmuş. Muhtemelen senin de kafa karışıklığın bu yüzden."

Calum, komada olduğu süreyle zihninde beliren karışık anıların süresini tartınca doktorun sözlerinin doğru olduğunu düşünmeye başladı.

Yine de kalbi bir şeylerin yanlış olduğunu söylüyordu.

"Merak etme, Calum ve uyandığına sevin. Okuduğun kitaplar, eskiden izlemiş olduğun film ve diziler zihnini bu süreçte karıştırmış olmalı. İyi bir tedaviyle karışık zihnini toparlayacağız. Birkaç aya eski hayatına kavuşacaksın."

Genç adam doktora inanıp başını salladı. Ailesini kucaklarken doktorlar daha sonra kontrole geleceğini söyleyerek onları yalnız bıraktı.

Mucizelere inanan bir kişi hayata gözlerini açmış, yaşamına dönmüş olmasına rağmen ona söz veren diğer kişi o sırada mucizelere inanmayı bırakmıştı.

Rüzgâr onlar için artık ters yönde esiyordu.

Calum, ailesi ve arkadaşlarının desteğiyle doktorların kontrolünde daha önce sayıkladığı isimleri unutmuştu. Müzik okulunda verdiği derslere geri dönmüş, yazdığı şarkılara tutunmuştu.

Fakat her şeye rağmen Tanrı ya da bazılarının tabiriyle onların hayatını kaleme alan kişi ufak bir mucize kırıntısını avucunun içinde saklıyordu.

Tek bir "İnanıyorum," cümlesini duyduğunda, avucundaki mucizeyi o mucizeye gerçekten inananlar için kullanmayı bekliyordu.

Çünkü, mucizeler yalnızca onlara inananları bulur.

War of HeartsWhere stories live. Discover now