Yirmi İkinci Bölüm

1.5K 152 122
                                    


Yarım saat olmuştu.

Calum, odaya girip Faye ile telefonla konuşmaya başlayalı tam yarım saat olmuştu. Gözümü duvardaki saatten ayıramıyordum. Çünkü hala konuşuyorlardı. O yarım saat hayatımın en uzun yarım saati olmuştu. Ve hala da zaman akmaya devam ediyordu.

Michael, yanımda telefonunu kurcalıyordu. Bense tırnaklarımı yememek için direnç gösteriyordum. Tırnak yemezdim ama eğer tırnaklarımı yiyecek olsaydım bu andan daha güzel bir an bulamazdım.

Ara sıra Calum'ın sinirli sözcüklerini işitiyorduk. O anlarda Michael bile telefonundan gözlerini ayırıp odanın kapalı kapısına endişeyle bakıyordu. O da artık en başa döneceğimizi hissediyor olmalıydı. Faye geldiğinde Calum'ın kafası karışacaktı. Zaten Calum ne yaptığından emin değildi. Bana karşı bir çekim duyuyordu fakat bu çekim Faye'e duyduğu çekim gibi değildi.

"Bence artık araya girmelisin."

İç içe geçmiş ellerimden bakışlarımı ayırıp Michael'a döndüm. Başımı sağa sola salladım. Bunu yapamazdım. Zaten onu aramasına ben yardımcı olmuştum. Şimdi ne diyecektim? Daha fazla konuşmamalarını mı söyleyecektim?

Ben, romanlardaki o sevilmeyen ikinci kadındım.

"Yapamam. Kendileri halletmeliler." diye mırıldandım.

Bir süre daha sessizce bekledik. Michael, telefonunda amatör grupların listesini çıkarıyordu. Yılbaşı gecesi mekânında çalacak grup arıyordu. İsmi duyulmuş grupları tanıdığı halde daha lokal bir grup bulma arayışındaydı. Onlara yardımcı olmak istiyordu. Ve yılbaşı bu iş için en uygun zamandı.

"Yeter, Faye! Sana, gelmeyeceğimi söyledim!"

Kalbime doğru bir ağırlık çöktü. Dudağımı sertçe ısırıp ellerimi incelemeye devam ettim. Ne zordu sessiz kalmak. İçimde fırtınalar koparken dışım günlük güneşlik gibi durmak çok zordu.

Onlar bir çift olduklarını haykırırcasına kavga ediyorlardı. Calum'ın ara ara duyduğumuz cümlelerinden anladığım kadarıyla Faye onun yanına gelmesini istiyordu. Birlikte bu dönemi atlatacaklarını söylüyordu ve benim kötü biri olduğumu söylüyordu.

Bunu nereden mi anlamıştım? Calum'ın "Tanrı aşkına! O seni yazan kadın. Gerçekten onu tanımadan yargılamaya devam mı edeceksin? Sen bu değilsin Faye." diye bağırmasından anlamıştım.

Calum'ın kafasının karışık olduğu ortadaydı. Bazen sesi alçalıyordu. Bazense neredeyse üst komşulara kadar ulaşacak bir ses tonuyla telefondaki eski sevgilisine bağırıyordu. Ayrıca Faye'in ağladığını da anlamıştık. Michael, onun elindeki kozunun bu olduğunu düşünüyordu. Faye'in ağlaması Calum'ı her zaman kararından caydırırdı.

Ben, lanet olası bir çiftin arasındaki o büyük engel olarak kendimi her geçen gün daha fazla kötü hissediyordum. Kendime ikinci kadın etiketini yapıştırttığım için karnım kasılıyordu.

Birden ayağa kalktım. Yeniden düşünmeden onun bulunduğu odaya gittim. Calum, sinirli bir şekilde odanın duvarına hafif tekmeler atıyordu. Başı önünde telefonda konuşmayı sürdüren Faye'i dinliyordu. Kapının sesini duyunca bana doğru döndü. Kaşlarının çatıklığı düzelmedi fakat telefonu artık dinlemediği bakışlarından belliydi.

"Belki de gitmelisin." diye mırıldandım. Kararlı olmaya çalıştığım halde sesim pürüzlü çıkmıştı.

Calum, telefona dönüp "Seni sonra arayacağım." dedi ve telefonu Faye'in yüzüne kapattı.

Telefonu cebine yerleştirip yanıma doğru adımladı ve kollarımı tuttu. Az önce söylediklerimden memnun olmadığını göstererek kaşlarını çattı.

War of HeartsWhere stories live. Discover now