Filter

4.1K 460 302
                                    

Güneşin o tatlı ısısını yüzümde hissettiğim anda, derin uykumdan sıyrılarak uyandım. Hayatım boyunca uyuduğum en güzel ve en huzurlu uykuydu. Gece boyunca kokusu tüm benliğimi ele geçirmişti.

Yerimde hafifçe kıpırdandığımda, arkamdan belime sarılan kollar sıkılaştı. Bu, yüzümdeki gülümsemenin giderek büyümesini sağlamıştı. Gözlerimi kırpıştırarak araladım ve bir süre yüzüme vuran ışınlara alışmaya çalıştım. Ellerimi belimdeki kolların üstüne koyup parmaklarımı usulca beyaz teninde dolaştırdım. Bu hareketimle ensemdeki nefesini çok daha yakınımda hissettim. Hemen ardından saçlarımla buluşan dudaklar kalbimi tekrar harekete geçirmişti.

Dudaklarını ensemdeki saçlara bastırırken kokumu derince soludu. Nefes alırken yükselen göğsü sırtıma daha çok baskı yapmıştı. Bu anın tadını çıkardıktan sonra ona dönmeye çalıştım. Yüzünü görmek istiyordum. Uyandığında, güneşin ilk ışıklarının altında nasıl göründüğünü deli gibi merak ediyordum.

Bana izin verip kollarını gevşettiğinde sırtüstü uzandım ve kafamı ona çevirdim. Sertçe yutkunduktan sonra güzelliği karşısında nefesimi tuttum. Gözleri hala kapalıydı. Siyah saç tutamları uzadıklarını belli edercesine alnına dökülüyordu. Güneş ışınları tül perdelerin arasından içeri süzülerek beyaz tenine yansımıştı.

Göz kapaklarının altındaki gözleri titreşti. Ardından kısa kirpiklerini kırpıştırarak gözlerini araladı. Siyah irisler gözlerimle buluştuğu anda tutuğum nefesi usulca bıraktım. 

O da bir süre benim gibi yüzüne vuran ışığa alışmaya çalıştı. Daha sonra gözleri uzunca yüzümde gezindi. Kolları gevşekçe belimi sarmaya devam ediyordu.

"Park Jimin..."

Boğuk sesi yeni uyandığı için daha da derin çıkmıştı. Ve şu anda ayakta duruyor olsaydım, size yemin ederim anında dizlerimin üzerine çökerdim.

Kalp atışlarım hızını arttırırken o, bana neler hissettirdiğinden habersiz devam etti.
"Ne güzel bir sabah bu böyle?"

Yatakta kayarak bana biraz daha yaklaştı. Başını benim yastığıma koyduktan sonra gözleri, bir tüy yumağını andırdığından emin olduğum saçlarımda dolandı.
"Ne güzel bir sabah ki, böylesine kutsanmış hissettiriyor."

Yüzümü büyük bir gülümseme ele geçirirken, onun da yüzündeki hayranlık dolu ifade artmıştı. Siyah irisler anında kıvrılan dudaklarımı buldu. Yatakta tamamen ona doğru döndükten sonra ikinci kez düşünmeden elimi yanağına götürdüm. Parmaklarımın değdiği pürüzsüz ten, tüm uzuvlarımın titremesine neden olmuştu.
"Min Yoongi..." dedim yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan. Sesimi duyduğu anda derin bir nefes aldı ve gözleri gözlerimin en derinine ulaştı.

Yanağını usulca severken devam ettim.
"Sana dokunan herkes kutsanmış, senin olduğun her yer cennet."

Dudaklarını ıslatıp derin bir nefes verdi. Daha sonra aniden beni sırt üstü yatırdı ve dirseklerini iki yanımdan yatağa sabitleyip üzerimde yükseldi. Gözlerim bu hareketiyle irice açıldı. Kalbim yaşadığım şok ve aniden gelen yakınlıkla kasılmıştı.

Siyah irisler yüzümün her bir ayrıntısını inceledi.
"O zaman... Eğer burası cennetse, bu da senin bir melek olduğunu kanıtlar."

Kalbim çaresizce çırpınışlarına devam ederken dişlerim görününceye kadar kocaman gülümsedim. Burnunu burnuma sürtüp "Doğruyu söyle, kanatların nerede meleğim?" dedi.

Cidden... Bu adamın canıma kastı vardı.

Ellerimi, kafamın iki yanından yatağa bastırdığı kollarının bileklerine sardım. Dudaklarımın arasından küçük bir kıkırtının kaçmasına engel olamamıştım.
"Hayır, ben melek değilim. Bir periyim!"

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin