🔸37.BÖLÜM: GİZLENMİŞ GERÇEKLER

En başından başla
                                    

Emma bir kere daha gözlerini devirdi. Sonra da çocuk gibi surat asarak "İyi. Her şey burada durup başına neler geldiğini düşünmekten daha iyidir." dedi huysuz huysuz.

Eh, bu da bir şeydi.

Kasabaya indiğimizde halk arasında bir çeşit kutlama olduğunu gördük. Çoğu açlık sınırında yaşıyor olmasına rağmen insanlar gülüyor, eğleniyorlardı. Bir grup çocuk yanımızdan koşarak geçerken bir tanesi beni fark etmeyip bacağıma çarptı. Sonra da kısık sesle bir şeyler mırıldanarak arkadaşlarının arkasından koşmaya devam etti. Emma yanımda duruyor, meraklı ve araştırmacı gözlerle etraftaki insanlara bakıyordu. Yüzünden gördüklerinin hoşuna gittiğini anlayabiliyordum, biraz öncekinin tam aksi bir biçimde çok sakin ve huzurlu görünüyordu.

"Buradan geri dönebilir misin?"

Emma, bir ok gibi gözlerini çevirerek, 'Şaka mı yapıyorsun?' der gibi baktı bana ve bir an gülecek gibi oldu. "Yirmi üç yaşındayım, Eva. Yolumu kendim bulabilirim. Yabancılardan şeker almamam gerektiğini de biliyorum." Bu kadar gergin olmasaydım dediği şey beni güldürürdü, bazen gerçekten de çok anaç davranabiliyordum. "Dikkatli ol, tamam mı?" dedi endişeyle.

"Olacağım." diye söz verdim.

İnsanların arasında kaybolana kadar Emma'yı seyrettim. Aslında onu buraya getirmemin en büyük sebebi Nakia'ydı. O cadı kadın yine orada olabilirdi ve dün olanlardan sonra kardeşimi bir kez daha görürse hiç hoş şeyler yaşanmayacağını tahmin edebiliyordum. Emma burada daha güvende olurdu. Umarım her şey yolunda gider, diye dua ettim. Gözlerimi kardeşimden almamı sağlayan şey Baris'in kalabalığın içinde ismimi seslenmesi oldu. Onun sesi insanların uğultusunun içinde bir çan gibi kulaklarımda çınladı. Topuklarımın üzerinde döndüm ama zaten yanıma kadar gelmişti. O da dikkat çekmek istemiyor olacak ki, benim gibi çok sıradan giyinmişti. Yüzüne bakarken yine nefesim kesildi ve biraz olsun aklımı başıma topladığımda, "Tüm gün neredeydin?" diye sordum şüpheyle.

"İşlerim vardı."

"Hmm..." dedim daha da şüphelenerek.

Baris hafifçe gülünce çok şaşırdım, son zamanlarda ne çok gülüyordu öyle. İlk tanıştığımız zamanı düşününce bu bana garip geliyordu. Ona dokunma isteğim ise her zamankinden daha yoğundu. Bu isteği bastırmak için tırnaklarımı avuç içlerime bastırdığımda bu biraz işe yaradı. Gülüşü yavaşça yok olurken, keyifli bir sesle, "Aklından neler geçiyor, Eva?" diye sordu.

"Bir şey geçmiyor. Ne sakladığını merak ediyorum sadece. Tüm gün ortalıkta yoktun."

Dediğim şeyle birlikte dudaklarındaki kıvrım da yok oldu. Bunda bu kadar canını sıkacak ne olduğunu merak ettim ve biraz önceki keyifli hâlini yok ettiği için pişman oldum. "Firavun Geb'in yanındaydım. Biraz konuştuk." Sesinde garip bir rahatsızlık, hatta garip bir öfke olduğunu duyabiliyordum.

"Ne oldu? Canını sıkacak bir şey mi yaptı?"

"Hayır," diye cevap verdi. "Evet, bir şey canımı sıkıyor ama bunun sebebi o değil. Gerçi düşündüğüm şeyden tam olarak emin değilim. O yüzden sana söylemek doğru olmaz."

"Neden? Kötü bir şey mi yoksa? Lütfen, tek bir sorunu daha kaldıramam." Öyle meraklı ve gergindim ki, sesim sonlara doğru hem kısıldı hem de çatladı.

"Sen böyle şeylere kafanı takma." diyerek beni geçiştirdi. Sonra bana yaklaşıp elini yanağıma koydu ve baş parmağıyla tenimi okşadı. Eli öyle tatlı ve yumuşaktı ki, mayışmamak için direnmek zorunda kaldım. Her ne kadar beni ayartmak gibi bir amacının olmadığını, sadece beni sakinleştirmek için yaptığını bilsem de... Kadife gibi yumuşak bir sesle "Dün pek konuşamadık." dediğinde mırıldandım. Galiba evet dedim. Hatırlamıyorum. Öyle yakışıklıydı ki, ona bakmak bile huzur veriyordu bana. Beni neden öptüğünü merak ediyordum. Yine de bunu ona sormaya cesaretim yoktu çünkü onun açıklığı beni korkutuyordu. Hiç benlik bir şey olmasa da utanarak gözlerimi kaçırdım. Baris yine hafifçe güldü. Kim bilir hakkımda ne düşünüyordu? Dikkatimi dağıtmak için gözlerimi oyun oynayan çocuklara diktiğimde bir şey fark ettim ve fark ettiğim o şeyle kaskatı kesildim. Yanağımı çekerek Baris'in elinden kurtardım ve omzuna dokunarak onu yavaşça kenara çektim. "Hadi canım!" dedim şaşkın şaşkın.

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin