7.KALIBA SOKULAN DÜŞÜNCELER

328 7 3
                                    

Anlamıştım. Benim imtihanım Melis'ti.Her karşıma çıkışını asla tesadüf algılamıyor aksine bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Zaten sebepler zinciri içinde geçmiyor muydu hayatımız? Melis'le beş yıl aradan sonra tekrar karşılaşmam ve her adımda karşımda onu bulmamın bir sebebi vardı. Bunu derin bir şekilde hissediyorum.Hayatım artık Melis sayesinde nasıl bir şekilde ilerleyecekti bilmiyorum ama onunla geçecek olan zorlu süreci Allah'ın izniyle atlatacaktım.Melis 'in hayatımda kara buluttan farkı yoktu. Şimşeğe zemin hazırlayan bulutlar gibi her an çakmaya müsaitti. Artık karşıma çıkarmaya çalışacağı engebeli yolda daha dikkatli davranmaya çalışmalıydım. Melis tehlikeliydi ve bense tehlikeye adım atmak isteyecek kadar ne hevesli ne de cesaretliydim.
-Ne bakıyorsun bön bön?
Elindeki telefonu almak için uzanıyordum ki elini havaya kaldırdı.
-Sana bir soru sordum değil mi?!
Bağırmasıyla çoğu kişi bize dönmüştü. Şu an ortamın kızışmasını istemiyordum. O yüzden sakin olmalıydım. Birinin sakinliğini koruması gerekiyorduki bu durumda öyle gözüken ben oluyordum. Melis'in kızdırmasına gelmeyecektim. Ona istediğini vermeyecektim.
-Bundan haberim yok. Şimdi telefonumu verir misin?
Tepkim hoşuna gitmemiş aksine daha da öfkelenmişti.
-Bu telefon senin değil mi? Ne demek haberim yok.
Açıklama yapma zorunluluğum yoktu ama bu durumda iki kişinin arasına girmek istemediğim için konuştum.
-Dün kaybettim. Sevgilinin eline nasıl geçmiş bir bilgim yok."
Dedikten hemen sonra tekrar almak için uzandım ki arkadan çekilen telefonla Melis geriye sendelemiş bende geri çekilmiştim.
-Hah Arda Bey'de geldi."
Arda ya sabır dercesine Melis'e baktı.
Ben telefonumun bulunmasına bile sevinememişken sürekli kendimi bu ikilinin yanında bulmama sinirlenmiştim.
-Bu kızın telefonu neden sende?
Aslında ilk başta bu soruyu Arda'ya sorması gerekirken yine Melis beni kendine kurban seçip soluğu bende almıştı.Tabi beş yıldır benden hıncını henüz alamamıştı.
-Melis benden izinsiz hayatıma burnunu sokma.
Arda 'nın dediği şeyle bende Melis gibi şaşırmıştım. Yani sevgili olduklarına göre sürekli birbirlerinin hayatlarındaydılar. Dolayısıyla Arda' nın bu cümlesi çelişki oluşturan bir cümleydi. Beni ilgilendirmeyen konuda içimden yaptığım gereksiz yorumun farkına varıp kendime geldim.
-Telefonumu alabilir miyim?
Arda elindeki telefonu bana uzatacağı sırada bir başkası tarafından telefonum alınmış ve yere fırlatılmıştı. Ağzım açık şekilde Melis'in yaptığı harekete baktım. Bunu gerçekten yapmış mıydı? Bu kadar da mı gaddar olurdu bir insan?
Bu kadar nefret dolu mu olurdu insan?
-Bunu neden yapıyorsun?!
Artık susamayacağımı anlamıştım.
Ellerim sinirden titriyordu. Şu an mantığımla hareket edemiyordum. Etraftaki insanların sesini umursamıyordum. Melis'in dibine girdim. Yaptığından hiçbir pişmanlık duymayan surat ifadesini takınmış bana üstten bakıyordu.
-Ben sana ne yaptım? Ha? Ne yaptımda benden bu kadar nefret ediyorsun?!"
Allah'ım bu kıza karşı tahammülüm kalmadı.Yaptıkları daha fazla yapacaklarını gösteriyordu.Keşke hiç tanımasaydım. Keşke hayatıma almasaydım.
Kendine gel Helya!
Keşke kelimesini kullanmak acizlikten başka bir şey değil.
İmtihan bu. Sabır gerek. Sabır gerek ki meyvesini alasın.
Eğilip dağılan telefonumu toparlamaya çalıştım.Gözümdeki yaşları saklıyor kimsenin görmesini istemiyordum. Şimdi ağlamanın zamanı değildi.
Güçlü olmalısın. İnsanların yergi dolu bakışları beni en ufak bir şekilde bile etkilemiyordu. Böyleydi zaten. Duygulu olanlar yerilirken duygusuzlar tebrik alırdı. Hayatın insanlar tarafından konunan saçma bir safsatasıydı
Ayağı kalktığımda ne Arda ne Melis ne de topluluk kalmıştı. En son Arda'nın Melis'i kolundan sürükleye sürükleye götürdüğünü görmüştüm. Parçaları yerine yerleştirdikten sonra çalıştığını görünce içim ferahlamıştı. Kendi fakülteme doğru gittim kendimden emin bir şekilde.
Yılmayacaktım, yıldıramayacaklardı.
.
Kantinde oturmuş elimdeki çay bardağını tutuyordum. Aklım istemsizce iki saat önce yaşanan olaya  gitti.Henüz okula geleli ikinci hafta olmuşken yaşadıklarım çok hızlı gelişiyordu. Artık onunla bir bağım kalmadığını düşündüğüm sırada başımı daha çok ağrıtıyordu. Bu üniversiteye gelerek hata yaptığımı bile düşünmeye başlamıştım artık. Bilseydim gelir miydim acaba diye düşünmeden de alıkoyamıyorum kendimi. Sürekli beynimi meşgul eden tek kişinin o olması kendime kızmama sebebiyet veriyordu. Kendimi öyle bir sorguya çekmiştimki belki suç bendedir diye fakat en ufak bir suç bulamıyordum kendimde. Serkan olayında da suçum yoktu. Dün yaşanan olayda da. Peki neden onun gözünde suçlu bendim? Artık Melis ismini duymak dahi istemiyordum. O ismi duyunca kulağım otomotikmen kendini kapatmaya çalışıyor gibi hissediyordum. Biliyordum ya beynimin böyle hissettirmesini sağlayan bendim. Ama düşünmekle hallolmayacaktı bu. Melis ile bir masaya otursak iki dakika sonra ortamı kaosa çevireceğinden şüphem yoktu. Omuzlarımdaki yükün ağırlığını net hissediyordum. Peki telefonumun gerçekten de Arda 'da ne işi vardı? Acaba dün sabah onun yanındayken düşürmüş olabilir miydim? Tabi ya zaten ondan sonra elim hiç telefonuma gitmemişti.
Ona bu ikinci teşekkürüm olacaktı. Fakat ben henüz ilk teşekkürümü edemeden yenisi eklenmişti.
Son derse girmek için hareketlenmem lazımdı artık.
Ders güzel ve akıcı bir şekilde bitmişti.
.
Yaşadığım olay üzerinden bir hafta geçmişti. Bu süre zarfında eve gitmiş ailemi görmüştüm nihayetinde.Ablam da beni evine davet etmişti. Bir gün de ablamda kalmış haftasonumu çok güzel geçirmiştim. İnsan uzaklara gidince aile kavramının değerini çok iyi anlıyordu.Her zaman başınızı sokacak yerinizin olduğunu bilmek insana inanılmaz güvenilirlik ve mutluluk veriyordu.Her zaman dışarıda kalmak zorunda olan insanlara üzülmüşümdür.Dualarımda onlara da sürekli yer veriyordum. Çok şükür babam ve arkadaşları bır araya gelerek evsizlere, kimsesizlere, aç kalmışlara yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Onların yüzündeki gülümsemeyi görmek bu dünyada kalmaya paha biçilmez bir değer katıyordu.
Annem evden çıkmadan önce hazırladığı poşeti elime zorla tutturmuş Gülsu ile birlikte yememi tembihlemişti.Sonunda İstanbul'a gelmiştim. Bu şehre o kadar çabuk alışmak benim için ilk zamanlar zordu.Sakin bir şehirden kalabalık bir şehre intikal etmek elbette kolay değildi.Ve kalabalık ortamları sevmeyen biri olduğum içinde sıkıntılı bir süreç oluyordu benim için. Ama bunlar aşılmayacak şeyler değildi.Eve giriş yapmış üzerimdekileri değişmiştim.Evin sessiz olmasından anlaşılıyorduki Gülsu yoktu. Etraf en son gördüğümdeki gibi duruyordu. Sanki Gülsu burda kalmamıştı. Acaba bir sorun mu olmuştu. Hemen telefonumu alıp Gülsu 'yu aradım.
-Helya! "
Sesi oldukça mutlu çıkmıştı. İçim rahatlamıştı.
-Geldin mi? Yukarı gelsene sadece İleyda ve ben varız."
Yukarı diye kastettiği İleyda ve ikizinin kaldığı yer. Dolayısıyla Arda' nın eviydi. Ve bu durumda kararsız kalmıştım. Arda 'nın evde olmadığını söylemişti fakat her an gelme ihtimali vardı.
-Şey,"
-Tatlım kimse yok ve bu gece Arda' da gelmiyor. O yüzden şimdi yukarı çıkıyorsun.
Dedikten sonra telefon kapanmıştı.
Hala şaşkındım ve hala gidip gitmeme konusunda tereddütlüydüm. Ama Gülsu bu gece gelmeyecek demişti. Bu durumda gitmemde bir sakınca yoktu ama yinede gidip üzerimi değiştirmeliydim.Odama geçip rahat siyah ve yapışmayan elbisemi giyip üzerinede herhangi bir şal seçtim. Kısa süren giyinmemden sonra annemin elime tutuşturduğu poşetin içinden sarmaların olduğu büyük kabı çıkardım. Telefonumu da elbisenin cebine tıkıp evden çıktım. Yukarı çıktıktan sonra parti zamanı öğrendiğim evin kapısına doğru ilerliyordum Tam o sırada  kapı açılmıştı.
-Hah geldin mi? "
Elindeki çöpü kapının kenarına koyan İleyda'yı görünce ilerlemeye devam ettim.
-Evet. Nasılsın?
Derken o sıra sarılıyorduk.
-İyiyim. Hadi geç içeri.
İçeri geçtikten sonra salona ilerleyen İleyda'yı takip ettim.
-Helya!" Gülsu 'nun beni görmesiyle bana doğru koşması bir olmuştu. Onu iki gün görmemiş olsamda özlediğimi fark etmiştim.
-İnanır mısın sana o kadar alışmışım ki seni özledim."
Geri çekilirken ağzından çıkan bu cümleyle birlikte gülümsemiştim.
-Bende seni özledim. Hem annem sarma yaptı.
Elimdeki kutuyu alan Gülsu kapağını kaldırıp sarmaları tatmaya başlamıştı.
Ağzına attıkça ağzından gelen mm seslerine dayanamayıp bende yemeye başladım.
-İleyda yemek ister misin?
İleyda'nın yemediğini görünce ikram etmiştim.
-O yaprak sarmasını sevmez.
İleyda yerine Gülsu atlamıştı.
-Aa öyle mi?
Yaprak sarmasını sevmeyen bir Türk'e karşılaşmamıştım şu zamana kadar. İleyda öyle dercesine kafasıyla onayladı. Daha sonra hep birlikte oturmuş sohbet ediyorduk. Nasıl olduğunu anlamadıgım bir şekilde konu sevgililiğe gelmişti.
Gülsu'nun yüzünde hüzün parçacıkları yeşermeye başlamıştı. Susmuştu ve İleyda 'nun sevgilisine katlanamadığı konularından bahsetmesini dinliyordu. Ya da öyle gözüküyordu. Çünkü şu an Gülsu'nun aklının geçen ağladığı geceye gittiğini hissetmiştim. Onun için üzülüyordum.
-Öyle değil mi Helya?
Girdiğim transtan İleyda'nın seslenmesiyle çıkmıştım.
-Efendim?
-Diyorum ki erkeklerin bu korumacı baskıları biz kızları kesinlikle sinirlendirmekten öteye gitmiyor.
Bu konuda yorum yapmak istemedim. Daha doğrusu erkeklerden bahsetmek istemiyordum. En yakın kuzenimde bir erkekti ve ben erkeklerin nasıl varlıklar olduğunu onun sayesinde çözmüştüm.Hayır erkeklerden nefret falan etmiyordum ve edemezdim de. Onlarda Allah 'ın kullarıydı ve Allah' ın yarattığı hiçbir şeyden nefret etmezdim. Sadece onlardan uzak durmayı tercih ediyordum.
-Yoksa senin hiç erkek arkadaşın olmadı mı?
İleyda sanki çok önemli bir konuya parmak atmış gibi heyecanlı gözüküyordu. Bunu duyan Gülsu 'da şaşırmışlığını ilan eden kaşlarıyla beni izliyordu.
-Hayır olmadı.
İkisi sanki şu zamana kadar böyle bir şeyin imkansız olduğunu duymuş gibi tepki veriyorlardı.
-Neden şaşırdınız?
Biraz sinirlemiştim ve bu ister istemez sesime yansımıştı.
-Fakat senin gibi kapalı olupta sevgilisi olan çoğu kız var.
Bu duruma içerlenmiştim. Yine başörtüsünün hakkını vermeyen kızlara gelmişti konu.
-Evet. Fakat bu demek olmuyor ki her kapalının sevgilisi olur.
Söze Gülsu atlamıştı.
-Oluyor Helya. Bizim okuldaki neredeyse tüm kapalıların yanında birisi var.
Gülsu sanki kapalılardan nefret ediyormuş gibi konuştu fakat bende kapalıydım. Eğer nefret ediyor olsaydı bunu ilk başta sezerdim. Ama bana daha çok başka bir şeye kızıyormuş gibi geldi.
-Sen sadece gördüklerinle yargılıyorsun. Ama görmediklerin hakkında böyle yorum yapman doğru değil. "
Birkaç insandan dolayı çoğu kişiyi yargılamak elbetteki adaletli bir davranış değildi. Bunu uygun bir şekilde söylemeye çalıştım.
-Yani kapalıların kapalı olması hiçbir anlama gelmiyor.
Gülsu 'nun dediği şeyle aşırı şaşkındım. Benim dediğim cümleyle nasıl bu manayı çıkarmıştı anlayamamıştım.
-Hayır bir anlama gelmez olur mu?
Biz Allah' ın kadınlara farz kıldığı ayeti taşıyoruz başımızda ve bunun büyük bir önemi var bizim için.
İleyda sordu bu sefer.
-Nasıl yani kapanmak farz mı?
Bu konuda belli bir bilgileri olmadığını anlamıştım ve içimden besmele çektim. Onlara yanlış bir bilgi vermekten Allah 'a sığınıp bildiğim doğruları anlatmaya çalıştım.
-Evet. Belli bir yaştan sonra artık herşeye aklının erdiği bir yaştan sonra farz. "
İleyda düşünceli gözüküyordu bu konuda.
-Peki kapanan biri nasıl olmalı yani hangi davranışlardan uzak durmalı, nelerden vazgeçmeli?
Gülsu 'nun aklından ne geçtiğini çözememiştim. İleyda' da pür dikkat Gülsu 'yu dinliyordu. Bense anlatmaya başladım.
-Öncelikle kapanacak olan kişi Allah' ın rızası için kapanmalı. Ne zorla veya ne birisinin isteğiyle ya da birisi için. Her zamanki önceliğimiz Rabbim in rızası. Kapandıktan sonra ise kızların daha dikkatli olması gerekir. Aslında kapalı veya açık olmak bu konuda fark etmez. Dinimizin emirlerini, yasaklarını, haram kıldıklarını, helal kıldıklarını bir Müslüman olarak hepimizin yerine getirmesi gerekiyor. Fakat bu dünyada sanki bunlara dikkat etmesi gereken kişiler kapalı olanlarmış gibi algılanıyor. Halbuki öyle değil. O yüzden sadece bu algıdan dolayı kapalıların bazı hususlarda dikkatli olması gerekiyor.
Nefes alıp verdikten sonra yanlış bir şey dememek adına Rabbim'e sığınıp beni dinleyen iki kıza bildiklerimi eksiksiz bir şekilde aktarmaya devam ettim.
-Örneğin bir kapalı içki içerse ne olur? Sanki din ondan soruluyormuş gibi hemen herkes onu suçlamaya başlar. Ve çoğu kişinin ağzından duyduğumuz "O başörtünün altında neler yapıyorsunuz kim bilir?"
İşte dediğim kapalıların bazı davranışlarında dikkatli olması gerektiği ve dini Allah'ın emrettiği gibi yaşamaya çalışması. Yinede tekrarlıyorum bu emir ve yasaklar tüm müslümanlar için. "
İkisine dönüp bakınca beni güzelce dinledikleri için onlara minnet ettim içimden. Bazı insanların bu kurduğum cümlelere tahammülleri dahi yoktu.
-Helya sen bize gönderilmiş bir melek olabilir misin. Çok etkileyici ve güzel bir anlatımın var."
Bu sözler beni utandırmıştı. Övgüyü sevmemeye çalışıyordum. Biliyordum ki bazen övgüler insanları kibre dahi götürebilirdi.
Gülsu da İleyda''ya katıldığını belli etti.
-Kızlar lütfen beni övmeyin.
-Neden? Hak eden övülmez mi?
Gülsu' nun sorusuyla uygun  bir şekilde açıklamaya çalıştım.
-Bazen övgü insanin kendisini yüceltildiğini hissetmesine sebep veriyor ve bu insani büyüklenmeye hatta kibre kadar götürüyor. "
İşte bu yüzden övüldüğümü hissettiğim an konuyu başka yere çekmeye çalışırdım çoğu zaman.
İkisi bu duyduklarını daha önce bu şekilde düşünmediklerini belirtmişti.
Gülsu 'nun bugün gerçekten canının başka bir şeye sıkkın olduğunu anlamıştım. Daha sonra sormayı aklımın kenarına not ettikten sonra kızlarla sürekli konusu değişen sohbetlere devam ettik.Orucun dahi farz olduğunu yeni öğrenmişlerdi.Din yönünden bu kadar eksik olmasının sebepleri ailelerinin yaşam tarzları ve çocuklarını sadece derslere adapte ettiren tutumları olduğunu Gülsu'yla  birbirimize ailelerimizi anlattığımız zaman anlamıştım.Ama bunun için geç değildi elbetteki. Ne demişler; zararın neresinden dönersen kardır.
.
Sabah namazına çağıran ezanın sesi kulaklarımı doldurunca içimi tarif edilmez huzur kaplamıştı. Hemen şeytanın oyununa gelmemek için üzerimdeki yorganı kaldırıp yerden kalktım. Gülsu ve ben yerde yatağımızı yapmıştık. İleyda ise kendi yatağında yatmıştı. İleyda'nın odasından çıkıp banyoya ilerledim. Evde kimsenin olmadığını bildiğimden rahatça hareket edebiliyordum. Saçlarımı topuz yaptıktan sonra abdestimi aldım. Salona geçip bıraktığım namaz elbisem ve seccademi koltuktan aldıktan sonra namaz elbisemi giydim.Kızlar bu gece burada kalacağımızı söylediklerinden hemen sonra aşağı inip seccademi ve namaz elbisemi almıştım.İçeri giren sokak lambasıyla yeteri kadar görebildiğim için ışığı açmamıştım. Kıbleye göre seccadeyi serip namazımı eda etmeye başladım.
Sukunetle ve huzurla kıldığım namazdan sonra duamı da ettim. Seccadeyi katlayıp koltuğun üstüne koyduktan hemen sonra ışık açılmıştı. Daha kim olduğunu görmeden gözüm elindeki bıçağa gitmişti ve o saniyeden sonra evi benim çığlığım almıştı.

KALBİN NEFESİ Where stories live. Discover now