7: belki de sarhoş olmalıyız

5.4K 714 248
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalar.

***

Başkasının hayatına burnumu sokmaktan hoşlanmazdım. Yapım gerekeği zaten çok fazla insanla iletişime geçmezdim ve etkileşim içinde olduğum kişilerin de hayatlarına onlar beni dahil etmedikçe karışmazdım. Etliye sütlüye elim değmezdi. Kim ne yaparsa yapsındu, umursamazdım kısaca. Nedenleri sorgulamaz, sonuçlara ulaşmak için çabalamazdım. Söz konusu en yakınım olan Taehyung olunca bile sık sık böyleydi bu. Taehyung da bu huyumu bildiğinden, eğer bir şey olduysa ben sormadan anlatırdı. O zaman dinlerdim. Ancak hiçbir zaman öğrenmek için çabalayan taraf olmazdım.

Şimdi ise, karşımda tenine değen ilaçlı pamuk yüzünden yüzünü buruşturup duran beyaz tenli çocuğu süzüyor, neden kavga ettiğini, niçin bu durumda olduğunu deli gibi merak ediyordum.

Elimdeki pamuğu kaşının üstündeki küçük yaraya bastırdığımda dudaklarından hafif bir tıslama döküldü. Üzerinde bana ait bir kazak ve eşofman altı vardı. İtiraf etmek gerekirse bu hoşuma gitmişti. Kıyafetlerim ona yakışmıştı ve onu bana ait giysilerle görmek neden bilmiyorum ama hoşuma gitmişti işte.

Kaşındaki yarayla işim bittiğinde sıra dudağının kenarındakine gelmişti. Elimdeki pamuğu yenisiyle değiştirip ilaç sürerken içimdeki merak bir kurt gibi kemiriyordu beni. Kendimi dizginlemek amacıyla dişlerimi alt dudağıma geçirdiğimde bakışlarının saniyeliğine oraya kaydığını gördüm ancak çok kısa bir süreydi. Zihnimin bir oyunu da olabilirdi.

Değiştirdiğim pamuğu, kaşındakine göre daha büyük olan yarasına bastırdığımda bu seferki tıslaması daha şiddetliydi. Elleri bileğime yapışıp pamuğu kendinden uzaklaştırdı. "Çok acıyor."

Küçük bir çocuk gibi mızmızlandığında kaşlarımı çattım. "Temizlemem gerek, Yoongi. Yoksa mikrop kapacak."

Bileğimi ellerinden kurtarıp yarasıyla ilgilenmeye geri döndüğümde ona biraz daha yaklaşmış, canının acısını az da olsa azaltmak için aynı zamanda yarasına üflemiştim. Gözlerini kapatıp işimi bitirmemi beklediğinde bedeninin kasıldığını hissediyordum ancak boşverdim. Hareketlerine kafa yoramayacak kadar ağırdı zihnim.

"Kiminle kavga ettin?" Elimdeki pamuğu, sehpanın üzerindeki diğer pamuğun yanına bırakırken dayanamayıp sordum. Yüzüne bakmıyordum açıkçası. Çünkü bakarsam soramazdım.

"Okuldan birileri."

"Neden?" Elimde olmadan sebebini sorgularken bakışlarımı kendisiyle buluşturdum. Bakışları bakışlarımı delip geçerken bu bağlantıyı bozan taraf olmamak için çabalıyordum ancak çok zordu. Gözlerine, çözemediğim duygularla kaplı gözlerine uzun süre bakmaya çalışmak oldukça zor ve yorucuydu.

"Boşver." dedi sonunda bakışlarını çeken taraf kendisi olurken. "Söylersem üzülürsün."

Son cümlesini bana değil de, kendisine söylüyormuş gibiydi. Fısıldamıştı ancak duymuştum. Kaşlarımı çatarken konuyu kurcalamak, derinlerine inmek istiyordum ancak bunu yapmayacaktım. Israrcı biri değildim ve öyle olmaktan nefret ederdim. Nefret ettiğim bir şeyi ona dayatmak mantıksız bir seçenekti.

"Pekala." Son söylediği şeyi duymadığımı düşünmesine izin vererek malzemeleri toplayıp yerine kaldırmak için ayaklandım. "Kahve getireceğim." dedim yukardan onu süzerken. "Sonra da prova yaparız."

"Yoongi," diye fısıldadım nefesimi tutmuş, ellerimi omzuna yerleştirmiş bir vaziyette. "Sanırım bunu yapamayacağım."

Sıkıntıyla nefeslenerek kendimi geri çektiğimde başını sallayarak o da uzaklaşmıştı. Dakikalardır deniyor, dakikalardır dudaklarımızı birleştirmek için uğraşıyorduk ancak olmuyordu. Bir şeyler beni durduruyordu ve ben bundan nefret ediyordum. Öyle ya da böyle, bu sahne gerçekleşmek zorundaydı ancak kahretsin! Korkağın tekiydim ve hiçbir haltı becerebildiğim yoktu.

"Biliyorsun, Jimin." demişti Yoongi. "Bunu bir şekilde gerçekleştirmek zorundayız." Aklımdan geçenleri duymuş gibi konuştuğunda bakışlarımı ona çevirmiştim. Düz bir şekilde karşıya, fotoğrafların asılı olduğu duvarıma bakıyor ve o fotoğrafları inceliyordu. Saçları artık sadece nemliydi ve tel tel alnına dökülüyordu.

"Belki de senin hazır olmanı beklememeliyim." demişti. Birden bana dönmüş, ellerini omzuma yerleştirerek beni koltukta geri yatırmıştı ve siktir, üzerimde uzanıyordu ve yüzlerimiz dip dibeydi. Nefesi suratımı yalarken ben ani hareketi karşısında şoka uğramıştım. Kalbim göğsümün duvarlarını döverken yutkundum. Konuşamayacak kadar şaşkındım. "Belki de," dedi yavaşça üzerime eğilerek. "Belki de şu an sana sormadan seni öpmeliyim."

Şaşkınlıktan hala konuşamazken ben, dudaklarımız arasında artık milimler vardı. Teninden yayılan sıcaklığı çok net hissediyordum. Öpse, hiçbir şey yapamazdım.

Omuzlarındaki ellerimin tutuşunun sıklaştığını hissederken her şey bilincim dışında oluyordu. Tırnaklarımı omzuna geçiriyordum var gücümle. Canının yandığına emindim ancak o hiçbir tepki vermeden gözlerime bakıyordu.

"Belki de, sarhoş olmalıyız." dedi Yoongi, hiç beklemediğim bir anda kendini geri çekip eskimiş kanepemden kalkarken. Kalbimin atışları kulağımı delerken nefes almayı yeni hatırlıyormuş gibi derin bir soluk aldım.

"Evet," diye onayladım onu. Şu anlık sarhoş olmak çok mantıklı bir seçenek gibi görünüyordu. "Kesinlikle sarhoş olmalıyız."

Ardından ayaklanmış, mutfağa ilerlerken peşime takılması için ona el işareti yapmıştım. Küçük mutfağıma girdiğimde dolaba yönelmiş, elimde neler olduğuna bakarken "Viski, şarap ya da bira?" diye sormuştum. Düşünmeden "Şarap." diye yanıtladığında tercihiyle tebessüm etmiş, favorim olan kırmızı şarabı elime alarak raflara yönelmiştim. Raflardan iki kadeh alıp ona döndüğümde ilgiyle beni izlediğini fark ettim. Elimdekileri havaya kaldırıp salladım. "Dağıtma vakti, Min Yoongi."

Söylediğim şeye gülerken kadehleri elimden almış, önümden salona doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu sefer peşine takılan ben olurken umarım, diyordum. Umarım dağıtan yerine dağılan olmam.

I'm your Romeo, you're my Juliet // Yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin