10.Bölüm : Dönsün Dünya.

En başından başla
                                    

"Günaydın..."

"Günaydın Eylül." Asya uykusuz ve şişmiş gözlerle bana bakarken gözlerim tabağına kaydı. Tabağına neredeyse yiyecek hiçbir şey almamıştı.

"İyi misin sen?" diye sordum merakla. Başını bir sağa bir sola salladı.

"Uyuyamadım. İştahım da yok. Niye böyle oldu bilmiyorum. Hadi sen git tabağını al gel, ayakta bekleme..." 

Başımı sallayıp açık büfeye doğru ilerledim ve tabağıma hızlıca birkaç parça kahvaltılık yerleştirip Asya'nın yanına döndüm. Karşısına oturduğum sırada Murathan'ın da elinde bir tabakla bize doğru yürüdüğünü gördüm. Bana gülümseyerek göz kırpınca istemsizce ben de ona gülümsedim.

"Günaydın. İkiniz de çok yorgun görünüyorsunuz. İlaçlardan mı?"

"Galiba..." dedi Asya omuz silkerek. Tabağımdan bir parça domates alıp yerken başımı salladım.

"İlaçlardan..." Oysa beni ilaçlar değil Merih çarpmıştı.

"Günaydın!" Reva yemekhaneden içeri girip bize seslenirken başımı kaldırıp gülümsedim. O bize nazaran çok daha iyi görünüyordu.

"Tabağımı alıp geliyorum." dedi ve gülerek açık büfeye yöneldi.

Herkes bir bir kahvaltıya inerken gözlerim Merih'i arıyordu. Oysa Merih aradan geçen bir saate rağmen biz kahvaltımızı bitirip kahvelerimizi içerken bile yemekhanede görünmemişti. Gözlerim her dakika kapıyı izleyip onun içeri girmesini beklerken Merih'e dair ne bir ses, ne bir görüntü ne de bir haber alabilmiştim. Nihayet grup dersimizin başlamasına birkaç dakika kala yemekhaneden çıkıp sınıfımıza yöneldiğimizde gözlerim bu sefer de merdiveni izliyordu. Merih merdivenlerde yoktu, koridorda da yoktu. Merakla sınıfa girdiğimde sırasının boş olduğunu görmüş olmak içimdeki umut kırıntılarını bir bir alıp götürmüştü elimden. Merih'in boş sırasının yanındaki sırama oturup gözlerimi duvardaki saate diktim. Dersin başlamasına sadece iki dakika kalmıştı, Merih dışında herkes sınıftaydı. Dakikalar su gibi akıp geçtikten ve bugün bize grup dersimizde eşlik edecek yeni bir psikoloğun sınıfa girip kendini tanıtmasından hemen sonra günün ilk konusuna giriş yapmıştık. Tanışalı sadece beş dakika olan yeni terapistimiz Eren her birimize birer ayna vermişti.

"Sadece aynalarınızı elinizde tutmanızı ve gözlerinizin içine bakmanızı istiyorum."

"Ne saçma bir ders..." diye söylenen Kerim'in hemen ardından Asya'nın sesini duydum,

"Saçlarım bozulmuş neden kimse söylemedi ya?" Ben ise bir aynaya bir duvardaki saate bakıyordum. Merih odasında olabilir miydi? Belki de uyanamamıştı? Belki de rahatsızlanmıştı?

"Gözlerinizin içine bakın ve kendinizi selamlayın. Merhaba, deyin kendinize... Kendinize kendinizi tanıtın ve ona ondan memnun olduğunuzu söyleyin."

"Giderek daha da saçmalaşıyor..." diye fısıldadı Kerim. Duvardaki saate takılan gözlerimi zorla da olsa aynadaki gözlerime çevirdim ve terapistin söylediklerini yapmaya çalıştım.

"Merhaba, ben Eylül." dedim içimden, "Ve sanırım dersten yarıda çıkıp Merih'i aramaya gideceğim. Hoşça kal." Aynayı cebime attım ve ayağa kalktım.

"Hocam..." diye mırıldandım, "Çok midem bulanıyor. Biraz çıkabilir miyim?"

"Tabi ki, Füsun Hemşire'nin yanına uğra hemen..." Başımı sallayarak sınıftan çıktım ve koşar adım merdivenlere yöneldim. Merdivenleri hızla çıktıktan sonra kendimi Merih'in kapısında bulduğumda kendimde kapıyı çalma cesaretini nasıl bulacağımı deliler gibi merak ediyordum. Fakat onun iyi olup olmadığına dair duyduğum endişe beni cesaretlendirirken bir anda kendimi kapıyı çalarken buldum. Kapıyı belki on kere çaldım fakat içeride ne bir ses, ne bir kıpırdanma oluyordu. Uyuyor muydu? Ya da odada mı değildi? Belki de bahçedeydi? Belki de terasta...

Kar Küresi (İki Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin