Bölüm 3 / 👨‍✈️👩‍💼

Start from the beginning
                                    

Gittikçe yaklaşan köpek önümde durduğunda gülümsedim. Biraz eğilip sevip, ekmek vermek istemiştim. Cinsi de farklıydı sanırım. Köpeğe de pek benzemedim ama kırma olabilirdi. Eğilmem ile bana hırlaması bir oldu. Geriye doğru giderken aslında bir tilki yavrusu olduğunu anladım. Karşıdan bana doğru koşan annesini de görmem ile arkamı dönüp koşmaya başladım. Bildiğim tüm duaları okurken halen peşimden geliyorlardı. Kulaklığım kulağımdan düşerken birinin sesini duydum.

"Ekmeği bırak elinden!" diye bağırıyordu. Hızla elimdeki ekmek poşetini bıraktım ve koşmaya devam ettim. Arkama baktığım da poşetteki ekmeği yiyen tilki ailesini gördüm ve sert bir şekilde taşa çarptım. Ayağımın da kaymasıyla yeri boyluyordum ki ellerinin sıcaklığı eldivenlerin üstünden bile belli olan taş beni sıkıca tuttu. Düşmeyi bekleyerek sımsıkı kapattığım gözlerimi açtım yavaşça.

"İyi misiniz?" dedi kar maskesinden boğuk ama sert sesiyle. Derin bir nefes alıp iki ayağımın üstünde dengemi kurdum. Ve hayatımda hiç görmediğim zümrüt yeşili gözlerle karşılaştım.

"Evet, teşekkür ederim. Siz olmasaydınız tilkilere yem olucaktım." dedim. Benim uzun boyuma rağmen çenesine ancak geliyordum. Boyu yaklaşık 1.85  olmalıydı. Yüzünün hiçbir ayrıntısı belli olmuyordu. Sadece zümrüt yeşili gözleri görünüyordu. Sesinden genç olduğu belliydi ama en fazla otuz derdim.

"Buraya kadar aç olduklarında iniyorlar. Buraya 10 dakika uzaklıkta bir köy var genelde oraya inerler ama şansınıza yolları buraya düşmüş." dedi. Benimle alay ediyor gibi gelmişti ama bozuntuya vermedim. Ekmekleri yiyen tilkiler geldikleri gibi gitmişlerdi. Onlara da üzülmüştüm hava çok soğuktu ve yiyecek birşeyleri yoktu.

"Hayvanlar için yapabileceğimiz birşey var mı?" diye sordum. Hayvanları gerçekten çok seviyordum ve her ne kadar beni yemek yapmaya niyetlenseler de aç olmalarını istemezdim.

"Belediye ve gönüllüler haftanın belirli bir günü gelip temiz su ve mama bırakıyor. Tabi ne kadar çok kişi olursa o kadar iyi olur. Hayvanlar oldukça fazla ve gördüğünüz gibi bazen yetmiyor." dedi asker. Rütbesine baktığım da Asteğmen olduğunu anladım. Lojman da genelde hep er oluyormuş Seda'nın dediğine göre. Arada denetleme için ya da nöbet değişimlerinde geliyormuş rütbeliler.

"Tekrar teşekkür ederim." dedim ekmek büfesine doğru geri ilerlerken.

"Tekrar karşınıza tilki çıkabilir. İsterseniz ben getirebilirim ekmeğinizi." dedi bir iki adım atmıştım ki. Beklemediğim teklifi beni şaşırtmıştı ama aynı olayı bir daha yaşamak istemiyordum. Geri dönüp kararsızlıkla baktım.

"Zahmet olmasın" dedim çekinerek.

"Sorun değil. Hangi lojman?" dedi. Yüzünde kar maskesi olmasa gülümsediğine emindim. Eğlenen bir ton vardı sesinde. Yanına ilerleyip gözlerine baktım çünkü tepkisini çok merak ediyordum.

"Cahit Karademir'in lojmanı yerini biliyorsunuzdur sanırım." dedim başımı hafif yana eğip dudaklarım kıvrılırken.

"Üsteğmen Cahit Karademir?" dedi boğazını temizleyip sorar bir bakış atarak.

"Başka Cahit Karademir var mı bilmiyorum ama evet Üsteğmen kendisi abim olur." dedim eğlendiğimi gizlemeyerek.

"Peki hanımefendi siz geçin ekmeğiniz gelecek." dedi. Etrafıma bakıp kime hanımefendi dediğini bulmaya çalıştım. Halen bana bakıyordu. Ne ara hanımefendi oldum bilmiyorum ama gülerek başımı iki yana salladım.

"Teşekkürler." dedim gülümseyerek ve bu sefer eve doğru gitmeye başladım. Çıkmadan anahtarı aldığım için kapıyı açtım direkt. Montumu çıkartmadım halen üşüyordum. Mutfağa ilerlediğim de Seda'nın kahvaltısını çoktan yapmış telefonuyla oynarken çayını içtiğini gördüm.

"Gamze sen mi geldin?" dedi bana bir bakış atıp telefonuna dönerken.

"Ben geldim, yapmışsın kahvaltını." dedim üstüne bastıra bastıra.

"Gelmek bilmedin ne yapayım acıktım. Ne yapıyorsan dışarıda soğukta. Ekmekte almamışsın hem." dedi memnuniyetsizce.

"Ne yapayım tilkilerle fink atıyorum. Az daha yem oluyordum." dedim kendime çay alıp otururken. Bardağa yapışasım gelmişti buz gibiydim.

"Yine mi inmişler? Neyse bir şey de olmamış sana." dedi. Sanki olmadığına üzülmüş gibiydi. Başımı iki yana sallayıp çayımı yudumladım. Buz gibi olmuş tabağımda ki omlete bir bakış attım. Ekmeğin hepsini yemişti.

"Ekmeği bırakmak zorunda kaldım peşimi ancak öyle bıraktı." dedim neyse ki onların karnı koymuştu.

"İyi bari ben biraz yatıcam, yoruldum." dedi. Sanki ekmeği almaya onu göndermiştik de tilkiler onu kovalamıştı.

"Yat tabi dinlen." dedim en azından başımda olup emirler yağdırmasından iyidir diye düşünerek.

Seda gittikten biraz sonra kapı çaldı. Üstümdeki montu çıkartmış, biraz olsun ısınmıştım. Kalkıp kapıya ilerledim. Elinde ekmek poşeti olan bir asker vardı kapıda.

"Kurt komutanım gönderdi." dedi asker ekmeği uzatarak.

"Kurt?" dedim sorar bir şekilde.

"Asteğmen Emre Kurt." dedi asker. Ekmeği alınca arkasını dönüp hızla gitti. Arkasında kapı açık şaşkınlıkla bir ben bıraktı.

Abimin övgüyle bahsettiği Kurt lakaplı Emre Kurt mu dedi asker yoksa ben mi yanlış duydum?

Oy vermeyi unutmayınız lütfen.

Dağ Başında Aşk (Tamamlandı)Where stories live. Discover now