3.BÖLÜM

2.2K 229 183
                                    


|Keyifli okumalar.

"Abi bereliyi yakaladık ne yapalım ?"

Bereli mi ? Bana taktıkları isim karşısında gözlerimi devirdim. Kimi aradıysa kesinlikle korkmuyordum. Karşı tarafdan söylenenleri dinledi ve telefonu kapattı.

"Depoya götürmemizi söyledi. Ve sakın dokunmayın dedi. Kesin emir." Bunu söylerken sesi ciddiydi. Kolumu tutan adam "Siktiğimin salağı." dedi ve kız sessizliğini korudu.

Bana asırlar kadar uzun gelen dakikalar sonunda depo dedikleri yere geldik. Kapıyı açtılar ve beni zifiri karanlığın içine düşmemi sağlayacak kadar sert bir şekilde attılar. Yere düşerken hiç sesimi çıkarmadım, Canım acımamıştı zaten. Omuz silkerek ayağa kalktığımda karanlıktan gelen bir ses "Siz dışarı çıkın." diye emir verdi.

Erkeksi ve Korkutucu sesin geldiği yere baktım. Karanlık uzun bir silüetten başka bir şey görmedim ve bir kaç dakika sonra burnuma parfüm kokusu doldu.

-Benim yıllardır kullandığım parfümüm-

Cidden mi ? Ne çeşit bir serseri bu kadar hafif bir koku kullanırdı ki. Sanırım bir tür yanlış anlama içerisindeydim. Arkamdaki kapı sertçe kapandı.

"Otur." diye emir verince yüzümü buruşturdum ama bir birimizi göremiyorduk. Babam'da bu gece aynı şeyi söylemişti. Oturmayınca bir kez daha "Otur." diye tekrarladı. Güçlü sesi itiraz istemeyen tondaydı. Ama itaat etmedim o kimdi ki bana emir verebil... Düşüncelerim başımın hızla yana dönmesiyle yarıda kesilirken, yanağıma inen yumruğun gücü karşısında sendeleyerek yere düştüm. Maskem'de bir yere savrulmuştu, Bir an dünyam yörüngesini şaşırırken yanağımın uyuştuğunu hissettim ve ağzıma dolan kanı yere tükürdüm. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Ne olursa olsun bende bir insandım ve kabul etmeyi ne kadar reddetsemde benim de bir sınırım vardı. Hayvan gibi atılan tokatlara karşı dayanıklı bir vücudum yoktu. Göz yaşlarımı geri yolladım ve zorlada olsa sendeleyerek ayağa kalktım. Ayağa kalkarken benden daha uzun boylu olan silüet kollarını göğsünde kavuşturmuş bir şekilde bana bakıyordu. Ama beni tam olarak görmediğine emindim. Kolları çözüldü.

"İlla güç kullandıracaksın yani" diye mırıldandı ve beni geri iterken sandalyeye düşmemi sağladı ve deponun uğursuz sessizliğinde sandalyeye çarptığımda çıkan ses yankılandı.

"Sen ne piç bir herifsin lan!" diye bağırdı. Korkmuyordum ama bir tokat daha istediğim söylenemezdi. Bir dakika...Piç herif mi? sensin piç! tabiki bunu demedim ve sessiz kalmaya devam ettim. Bu sefer başım sol tarafa savrulurken düşmemi son anda sandalyeye tutunarak engellemiştim. Ondan korkmuyordum ama o da sert vuruyordu. Yanağımın yandığını hissettim. İçin öfkeyle kavrulurken patlamış dudağımın kenarından akan kan çeneme doğru yola çıkmıştı. Ama pes etmek yoktu.

"Kim için çalışıyorsun söyle!" diye gürlediğinde yüreğimin ağzıma geldiğini hissettim. Silah kullanmaya kalkmazdı herhalde. Ya da kalkar mıydı? İçimden güldüm. Tae ile dün gece konuştuklarımız geldi aklıma. En fazla ölürdüm. Ölüm. Belki de bana şuan çok yakındı ama umrumda değildi. "Ben kimse için çalışmıyorum" diye bağırmak istedim bir an ama kendimi tuttum konuşmayacaktım.

"Niye tüm gruplara bulaşıyorsun? O pislik patronunun ne istiyor?" diye bağırdı tekrar. İçimden bir küfür savurdum. Kesinlikle yanlış anlaşılıyordum ve o gittikçe daha çok bağırıyordu. Bir kez daha tokatı yapıştırınca başım bu sefer arkaya savruldu ve gözümden yaşlar akmasına engel olamadım. Hıçkırmamak için büyük mücadele vermiştim ve bu mücadeleyi kazanmıştım. Bütün hasar yüzümdeydi, henüz vücuduma vurmamıştı. Bir kez daha vurdu, bir kez daha ve bir kez daha... "Ne istiyorsun lan! Söyle!" diye iliklerimi dolduracak kadar güçlü ve sert bir sesle kükreyince öksürdüm. Canım çok fazla yanıyordu ama inat etmiştim dayanacaktım, dayanabilirdim biliyordum. Ses tonum bile değişmişti.

𝐓𝐡𝐞𝐫𝐞 𝐅𝐨𝐫 𝐘𝐨𝐮 ♡ 𝐉𝐢𝐊𝐨𝐨𝐤Where stories live. Discover now