''Valla Ali ağabey burayı Meltem yetiştiremezse kimse yetiştiremez emin ol. Ben hayatımda onun kadar inatçı ve çalışkan bir kız görmedim, lisede de böyleydi.''

''Liseden mi tanışıyorsunuz?''

''Evet, ikimizde Fransız Lisesi mezunuyuz, ama o benden iki yıl önce bitirdi. Oradaki tek koruyucum ve dostum oldu. Sonra ben iç mimarlık okumaya başladım o ise peyzaj okumuş, okul bitince kopmadı bağımız hep görüştük babasına kalsa yanında çalışacaktı ama

Meltem işte illa kendi ayakları üzerinde duracak.''

Ali her ikisinin de Meltem'i öven sözleri üzerine bozulmuştu. Kimdi ki bu kız hepsi onu koruyordu. Sadece bir çalışan...

''Neyse on beş günde bitirsin de gerisi beni ilgilendirmiyor.''

''O zaman hadi gidip kendisine soralım hatta bu akşam yemeğe gidelim beraber ayrıntıları konuşuruz.'' Diyerek kapıya doğru yöneldi Melis.

''Olabilir... Hadi gidelim bakalım... Ali sen gelmiyor musun hadi.''

Ali zoraki olarak yürümeye başladı. Çalışanlarla samimi olmak kuralları arasında yoktu. Hele de erkek gibi gezen küçük kızlarla...

''Tamam, geldim tanışalım bakalım şu meşhur bayanla...''

Aşağıya indiklerinde Meltem telefonla hararetli bir şekilde konuşuyor, bir yandan da sağa sola doğru yürüyordu. Sinirli olduğu her halinden belliydi.

''Anlamıyor musun Ahmet lale olacak gül değil... Ya ben Hollanda'dan mı istedim de iki gündür gelmedi bu çiçekler. Of ya kapat telefonu o aptal laleleri hemen getir akşama...''

Melis Meltem'in yanın ayaklaşarak konuşmaya başladı;

''Meltem yine kimi haşlıyorsun hayırdır...''

Meltem; Melis'i severdi onu görünce gülümsedi. Sonra gözü diğerlerine takıldı. Tam arkasında olanlardan birisi Batu bey'di fakat diğerini hiç görmemişti. Sadece kaşları çatık halde Meltem'e bakıyordu.

''Melis iyi ki geldin çıldırmak üzereyim ya bu adamlar nasıl bir şey istiyorlar bir anlasam... Hayır, lale ile palmiyeler ne alaka? Anlamadığım bu Araplar niye palmiye fantezisi yaparlar, utanmasalar palmiyenin dikildiği yerde çadır içine de dansöz isteyecekler.''

Melis sürekli Melteme kaş göz yapıyordu ama Meltem bu başladı mı makineli tüfek gibi durmak bilmezdi...

''Ne var Melis bir saattir sen ayrı Batu ayrı garipsiniz.''

Batu bu kez öne çıkarak konuşmaya başladı. Bir yandan da bıyık altından gülüyordu.

''Meltem'ciğim tanıştıralım... Poyraz Ali Zarraf... Otelin sahibi.''

Meltem o an ne büyük bir pot kırdığını anladı birden kızardı sesi titreyerek elini uzattı,

''Me memnun oldum Ali bey... Şey ben aslında demek istedim ki...''

''Ne demek istediğinizi gayet iyi anladım Meltem Hanım ama sizin işiniz bizim ne istediğimizi eleştirmek değil uygulamak. Eğer yapamayacaksanız...''

''Yoo yanlış anladınız Ali bey kusura bakmayın vakit çok az her şey yarım bende telaşlı ve gerginim yoksa sizinle bir alıp veremediğim yok.''

''Anladım...'' dedi soğuk bir ses tonuyla.Ortamın gerilmesi üzerine araya Melis'in neşeli sesi girdi;

''Neden bunları akşam yemeğinde rahat rahat konuşmuyoruz. Meltem gelirsin değil mi? Ayrıntıları konuşuruz böylece. Hem senin şimdi işin var biz seni tutmayalım. Chill'de... 8 gibi orada oluruz. Sonra Ali ve Batu'nun koluna girip arkasını dönerek uzaklaştı yoksa Meltem'in itiraz edeceğine emindi.'' Onlar uzaklaşırken meltem ağzı açık kalmıştı. Aslında 'yorgunum gelemem' diyecekti. Fakat Melis her zamanki gibi emrivaki yapmıştı.

LEYLA İLE MECNUNWhere stories live. Discover now