32. YEDİNCİ KİŞİ

En başından başla
                                    

Ama onları kaybedemezdim ve biliyordum ki ihanetimin sonucu, onları kaybetmek olurdu.

Yerimde bir başkası olsaydı, çoktan itiraf eder miydi, diye düşünmeden edemedim o birkaç saniyede. Birçok kişi bunu itiraf edebileceğini söyleyebilirdi fakat benim gibi ihaneti tatmış ve ihanet etmiş insanlar, itiraf etmenin, ihanetten daha zor olduğunu bilirdi.

Bir insanın gözlerinin içine bakarak ekmek çaldığınızı söyleyebilirdiniz, bir insanın gözlerinin içine bakarak birini öldürdüğünüzü de söyleyebilirdiniz ama bir insanın gözlerinin içine bakarak yalan söylediğinizi itiraf edemezdiniz.

Kalbim sıkıştı.

Bakışlarım Koza'nın ikisi birbirinden farklı olan gözlerinden ayrılmıyordu, yalvarmayı bile düşündüm. Abim olduğuna inanmıyordum ama eğer ufacık inancım olsaydı, dizlerine kapanıp yalvarabilirdim.

Fakat bir yandan da bir başkasının benim yerime itiraf etmesinin daha doğru olacağını düşündüm. Dile getiremiyordum, dile başkası getirebilirdi.

O bir başkası, Yankı'nın tek düşmanı, Koza olmasaydı eğer.

Belimde el hissettim ve o ana kadar dizlerimin titrediğini bile fark edemiyordum. Gözlerim, Koza'dan ayrıldığında o elin sahibinin Işık olduğunu gördüm.

Tuhaf olan, belimi tutması bana destek olmak için değil, kendisine destek sağlamak içindi.

Birkaç saniye geçmişti. O birkaç saniye ölüm gibiydi. Sessizlik artmıştı, cehennemin ateşlerinin sesi bile susmuştu da benim kalp atışlarım bir türlü durmamıştı.

Koza'nın meydan okumasından sonra ilk konuşan Işık oldu.

"Yankı." Soluk bir nefes verdi, rengi bembeyaz olmuştu ve eli, kasığına doğru gitmişti. "Bunu bana hiçbir zaman sormadan, ona nasıl sorabiliyorsun? Hem böyle bir şeyi nereden çıkardın?"

Direnen bakışlarım en sonunda Yankı'ya doğru döndüğünde onun gözlerinin sadece benim üzerimde olduğunu gördüm. Ellerime bakıyor, dizlerime bakıyor sonra gözlerimin içini izliyordu. Işık'ın söylediklerini ben dile getiremezdim çünkü Yankı'yla aramızda sözsüz bir anlaşma vardı.

Fakat nasıl olmuştu da Koza'yla aramdaki bağı anlamıştı, bunun cevabına ulaşamıyordum.

Yankı, turkuaz gözlerini ağır ağır benim üzerimden çektiğinde diğer taraftan yaklaşan Bartu ve Mutlu çoktan bizim yanımıza gelmişti. İkisinin yüzünde de sorgulayan bir ifade vardı, Bartu daha temkinliydi ve elleri yumruk halini almıştı. Aramızda olmayan tek kişi Lâl'di. Uzaktan, sakin bir şekilde olanları izlemekle yetiniyordu.

Oyunun, ihanetin ya da benim sonumun geldiğini fark etmiş gibi gözlerini benim üzerimden ayırmıyordu.

Işık, direkt olarak Mutlu'ya baktı ve Yankı'ya uyarıcı bir bakış gönderdi. Bu, olanların Mutlu'nun bilmemesi gerektiğini gösteren bir ifadeydi.

Yankı ise onun bu hareketine aldırış etmeden "Işık," dedi çenesini havaya kaldırarak. "Odanda bir kutu var, o kutunun içinde neşterler." Çoğul eki getirmesi, kaşlarımı kaldırmama ve Işık'a dönmeme neden oldu. "Bu sadece ikimizin arasında kalacak bir sırdı, onları bana gösterdiğinde intihar etmek için değil, güçlenmek için sakladığını söylemiştin."

Mutlu diğer taraftan Işık'ın yanına yürüyüp kaşları çatık bir şekilde "Neden söz ediyorsunuz?" diye sordu. Bartu ise Yankı'nın benim karşımda durduğunu fark etmiş, hemen yanımdaki Koza'yla benim arama girmişti hatta beni arkasına almıştı.

SOKAK NÖBETÇİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin