🔸14.BÖLÜM: MİSTİK GÜÇ

27.9K 2K 446
                                    

Baris elimi tutarken ve bende onu annesini takip eden ördek yavruları gibi takip ederken - dakikalar sonra bile - olanların şaşkınlığını üzerimden atamamıştım. Hayatımın açık ara en kötü gecesiydi bu, en kötü! Önce Kosey, şimdi de bu adam! Onunla gittiğime, beni bunun için ikna ettiğine inanamıyordum. Şimdi bu o kadar aptalca geliyordu ki... Hele ki piramidin içinde olanlardan sonra! Yine de pişman olmak için çok geçti artık. Bu düşünceyle Baris'in elimi tutan parmaklarına baktığımda yüzümü buruşturdum. Aslında yapmak istediğim kendime iyisinden bir dayak atmaktı. Belki o zaman aklım başıma gelirdi. Tanrı aşkına! Gerçekten! Baris'le NE halt yiyordum ben? Daha bugün tanışmıştık, ona da ne kadar tanışma denebilirse artık. Baris'in 'kim' olduğunu anlar anlamaz ödüm kopmuş, aklım başımdan gitmiş, bayılacak gibi olmuş ve tabanları yağlamıştım. Olanları yine ve yine hatırlayınca uzun uzun iç çekmeden edemedim. O bir yabancıydı ve ona güvenip güvenemeyeceğimden emin olamamak beni huzursuz ediyordu. Konuşması için beklemiştim. Kendi kendine konuşmaya başlar diye umut etmiştim ama görünüşe göre pek konuşkan biri değildi. Bilmiyorum. Belki de hâlâ bana kızgındır? İstesem bile yapmam demişti ama o kimdi ki ona koşulsuz şartsız inanacaktım? Bir şey söylese miydim acaba? Konuşup da onu yine öfkelendirecek bir şey söylemekten çekiniyordum. O da hiç konuşacak gibi görünmüyordu.

Dakikalar sonra cesaretimi topladım ve arkasından seslenerek yavaşça adını söyledim.

"Baris?"

Yürümeye devam etti.

Beni duymadı sanırım.

Öncekinden daha mızmız bir şekilde "Baris?" dedim bir kere daha. Bu sefer duymaması mümkün değildi çünkü sesimi yükseltmiştim.

Ancak Baris yine durmadı.

'Ah, kahretsin. Beni duymadığı falan yok bunun. Sadece duymazdan geliyor!' diye düşündüm kendi kendime.

"Hey! Seninle konuşuyorum!" diye bağırdım ona. Sesim tahmin ettiğimden daha sert çıktığı için minnettardım. "Konuşabilir miyiz? Hemen! Bu! Saniye!"

Ama hey, işe yaramıştı işte. Baris bir anda durduğunda hızımı alamadığım için burnumu kürek kemiklerinin arasına çarptım. Acıyla homurdanarak geri çekilirken Baris elimi bıraktı ve yüzünü bana çevirmek için döndü. "Konuşalım o zaman." dedi. Ona bakmak için başımı kaldırdım ve bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama ona bakmayı sevdiğimi fark ettim. İtiraf edeceğim, Baris oldukça yakışıklıydı. Kendine iyi baktığı kesin. Bekle, bir dakika. Onu çekici mi buluyordum ben? Bana ölesiye öfkeli görünürken bile mi? Görünüşe göre evet çünkü muhteşem, altın irisleri gür, koyu kirpiklerle çevriliydi ve kirpiklerinin gölgesi elmacık kemiklerinin üzerine düşüyordu... Ah,​ Tanrım... Bakışları bir kılıç gibi benimkileri deliyor ve yerin yedi kat dibine girmek istememe neden oluyordu. Baris şimdiye kadar bana iyi davranmıştı ama içinden bir ses bunun çok uzun sürmeyeceğini söylüyordu. Çok, çok öfkeli görünüyordu. Elimi hafifçe ovdum. "Ne? Neden bana öyle bakıyorsun?" diye sordum, bunu biraz garipseyerek.

"Canım senin derini canlı canlı yüzmek istiyor da ondan."

Dayanamayıp ürperdim. Ciddi olmadığı, sadece bana olan öfkesini ifade ettiği belliydi ama yine de bunu söylemesinin yeri bu ıssız arazi miydi? Beni geriyordu.

"Neden?" diye sordum salak rolü yaparak. "Ne yaptım ki ben?

"İstediğin kadar hiçbir şey olmamış gibi yapabilirsin ama bu tavır seni içine battığın pislikten kurtarmaz."

"Şey... Ben..." Sıcak bir his içimi yakarken dilimin ucunu sertçe ısırdım. Ardından derin bir iç çektim. "Bana gerçekten kızgınsın, değil mi?"

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin