🔸10.BÖLÜM: GERÇEK ZAMANLAR

28K 2.1K 394
                                    

Gözlerimi tekrar açtığımda kendimi garip hissediyordum. Garip derken, daha iri yarı demek istiyorum. Pek fazla eşyası olmayan genişçe bir odada, bir masada oturuyordum. Üzerimde de koyu yeşil bir üniforma vardı. Dikkatimi çeken ilk şey masadaki onca ıvır zıvır arasında birkaç bölgesi işaretlenmiş olan bir dünya haritası ile takvim oldu. 26 Kasım 1917. Doğrulup haritaya eğildim çünkü bir gariplik vardı. Modern Dünya haritasının aynısı değildi bu harita. Rus İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve bu da Alman İmparatorluğu. Anlaşılan imparatorluklar henüz düşmemişti ve bende bu tarihi çok iyi biliyordum. Birinci Dünya Savaşı yıllarındaydım. Ve garip hissetmemin nedeni de bir erkek olmamdı; Igor. Ne garip isimdi bu. Sanırım Rusça kökenli olduğu içindi. Garip olan başka bir şey ise göğüslerimin olmamasıydı. Yüzüm seğirdi. Tanrı aşkına, bir erkek olmak zorunda mıydım? Bu çok, çok garipti. O yüzden elimden geldiği kadar bunu düşünmemeye çalıştım ve nasıl göründüğüme bakmak için bir ayna arayarak etrafıma bakındım. Bir ayna olmasa da Igor'un bir resminin ve kocaman dişleri olan bir boz ayı kafasının asıldığı duvar vardı. Igor​otuzlarının ortalarında, mavi gözlü ve sarışın bir adamdı.

Kapı birden açılınca yerimden sıçradım ve Rusça konuşarak birkaç lanet savurdum. Sesim öyle kaba saba ve kalındı ki, neredeyse korkutucuydu.

"Efendim, girebilir miyim?" dedi benden daha genç görünen sarışın bir adam. Bir subaydı. Kıyafetinden anlamıştım ve adı da Pashenka'ydı. Birden Igor'un, Rus İmparatorluğunun son çarları olan 'Birinci Petra'nın ve Beşinci Ivan'nın' emri altında bir savaş komutanı olduğunu anımsadım. Bu da demek oluyordu ki, Şubat Devri'mi daha gerçekleşmemişti. Şansıma küseyim, diye düşünürken Pashenka konuşmaya devam etti. "Bir an önce dışarı gelmeniz gerekiyor. Sankt Peterburg'dan getirilen yeni birlikle ilgili bir sorun oluştu ve siz..."

Burada durup da komutancılık oynayacak değildim. Lafını kestim ve "Neresi burası?" diye sordum.

"Bu da ne demek?"

Neden sadece soruma cevap vermiyordu ki? Bu çok sinir bozucuydu. Daha sert bir tonla, açıkça emreden bir sesle "Neredeyiz?" diye tekrar ettim.

"Şey... Büyük Savaş'tayız, efendim. Siz iyi misiniz?"

"Özür dilerim, ne dedin?" diye haykırdım.

Başım yeni bir farkındalıkla zonkluyordu. Yani sadece Birinci Dünya Savaşı yıllarında değildim, aynı zamanda savaşın tam ortasındaydım. Bu ne tür bir şanssızlıktı böyle?

Pashenka beni umursamadan "Birlik ve koğuş..." diye devam etti.

"Sus, sus!" diyerek elimi kaldırdım. Daha fazla komutayla ilgili bir şey duymak istemiyordum. Neyse ki, ondan daha üst bir rütbede olduğum için Pashenka emirlerime uyarak hemen sustu.

"Yine oluyor, değil mi? Yine gelecek?" dedim ama artık Pashenka'yla konuşmuyordum. Ah, harika. Şimdi de kendi kendime konuşmaya başlamıştım. Kapıya yöneldiğimde Pashenka hafif bir panikle önümü kesti. Tek kaşımı kaldırarak ona baktığımda ise omuzları titredi. Igor'dan korkuyordu. Bunu görebiliyordum. Gözlerimi devirdim ve onu kenara ittirip "Yolumdan çekil." diyerek koridora çıktım. Ne yazık ki, Kosey'de orada, koridordaydı. Bu son üç karşılaşmamızdan da hızlıydı. Başımı ona çevirdiğimde ona silah doğrultan ve durmasını isteyen bir askerin önüne dikildi. Neredeyse sevinecektim, taa ki Kosey yıldırım hızında hareket ederek askerin kolunu tutup elini duvara çarpmasına ve silahını yere düşürmesine neden olana kadar. Silah ateş alıp duvardaki portreyi delip geçti. Kosey'in yumruğu askerin çenesine indi. Asker tökezleyerek geriledi. Sonra Kosey askerin kafasını tuttu ve çevirip yüzünü duvara öyle bir çarptı ki, adam bir an sonra yarı baygın bir halde yere yığıldı. Şaşkındım çünkü tüm bunlar sadece on saniye içinde olmuştu! On saniye! Vay canına!

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin