🔸7.BÖLÜM: HORUS'UN GÖZÜ

27.8K 2.2K 398
                                    

Lisedeyken babasının garajında egzotik örümcekler besleyen bir erkek arkadaşım vardı. İsmi Tim, Tom ya da onun gibi bir şeydi... Bir üst sınıfımdaydı ve bek oyuncusu olarak okulun futbol takımında oynuyordu. O zamanlar onunla ilgili hoşuma giden şeyin ne olduğunu anlamak için çok da karakter okuyucusu olmaya gerek yok. Genç, toy bir kızdım ve Tim'de çok çekici bir erkekti. Mermer gibi bir cildi, Asyalıları andıran gözleri, ortadan ikiye ayrılmış kestane rengi saçları ve tüm yaz saman balyaları taşımış gibi iri kolları vardı. Üstelik eğlenceliydi de. Onu her zaman başkalarıyla konuşurken ya da gülerken görürdüm. Yine de resmi olarak ilk tanışmamız okuldan sonraki koşu ve futbol antrenmanlarında olmuştu. Tim​kolunu bir anda sahanın tellerine uzatarak önümü kesmişti. O sırada koşuyordum. Az kalsın ona çarpacaktım. Ona çarpmamak için koşu ayakkabılarımın topuklarını yere sürtünce dengemi kaybetmiş ve çimlerde sırt üstü düşmüştüm. Şimdi bile canımın feci yandığını hatırlıyordum. Tim hemen kalkmama yardım etmişti. Daha sonra beni teke tek bir koşuda yenebileceğini iddia etmişti ve acıyan yerlerime rağmen buna güldüğümde yüz dolar karşılığında benimle yarışa girmek istemişti. Başta şaka yaptığını düşünmüştüm. Ne de olsa bu çocuk koşu takımında bile değildi ve koşmak futbol oynamaya benzemezdi, hem de hiç. Ama Tim ciddiydi. Bende sırf az önceki düşüşün intikamını almak için kabul etmiştim.

O gün yüz dolar kazanmıştım. Okulumuzun bulunduğu caddede dünyanın en iyi tacolarını satan yerel bir restoran vardı. Paramla bize birer taco alıp güneşin batımına doğru türbinlerde otururken, günümün böyle biteceğini düşünmediğimi düşünüyordum çünkü futboldan hiç anlamamama rağmen Tim'le birlikte antrenman yapan takım arkadaşlarını izliyordum. O da bana futbol hakkında bildiklerini anlatıyordu. Hiç değilse artık averajın ne demek olduğunu biliyordum. Ya da autun. Ya da endirekt serbest vuruşunun...

"Yüz dolarına bahse girerim ki Tim, beni yarışa davet ettiğinde kazanamayacağını biliyordun."

Tim guacomole sosuyla dolu kabı bana uzatırken, inkar etmek istiyormuş gibi kaşlarını çatmıştı. Kaşlarımı kaldırıp yumuşak ve bilmiş bir gülümsemeyle ona baktığımda, "Belki?" diye kabullenmişti. Sonra gülümsemişti. Gülümsediği zaman gözlerinin kenarı kırışıyordu. Güzel bir gülümsemesi vardı ve güzel bir gülümseme tüm kusurları örtebilirdi. Omzumu omzuna çarparak, "İnsan neden kaybedeceğini bildiği bir iddiaya girer ki?" diye sormuştum ona.

"Yani neden olmasın?"

"Ah, bilmem. Kaybettiğin yüz doları düşünürsek, bu pek zekice bir şey gibi görünmüyor."

Tim kafasındaki beysbol şapkasını çıkarıp sıcaktan kıvır kıvır olan saçlarını karıştırdıktan sonra bana gergin bir bakış atmıştı. "Dürüst mü olayım?"

Yavaşça gülümsedim. Bunun sonunun nereye gittiğini görebiliyordum ama eğlenceli olduğu da bir gerçekti.

"Ah, lütfen."

"Senin gibi güzel bir kızla konuşmak için aklıma başka bahane gelmedi." Üstelik flört etmeyi biliyordu da...

"Ben işleri eğlenceli yoldan yapma taraftarıyımdır ama bir akşam yürüyüşünde sana katılmamı da isteyebilirdin. Akşam yürüyüşlerine bayılırım."

"Şu çocuğu görüyor musun?" İşaret ettiği uzun boylu çocuğa bakarken gözlerim kısıldı. Takım kaptanı Earl'dan bahsediyordu. İç geçirdim. Tim ile gözlerimizin yeniden buluşmasını beklerken filmlerdeki gibi midemde kelebekler uçuşmasını umdum ama hiçbir şey olmadı. Ciddiyim. Hiçbir şey. Heyecanlanmadım bile. Nedenini bir türlü anlayamıyordum. Tim, midemde kelebekler uçuşturacak kadar çekici görünüyordu. "Bana bunu daha önce denediğini ve onu reddettiğini söyledi. Bende seni etkilemek için başka yöntem denemek zorunda kaldım."

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin