ON İKİNCİ SEANS

Start from the beginning
                                    

Bebek birkaç günlüktü ve bana hâlâ ona ne isim vereceğimizle ilgili bir şey söylememişti. Bu yüzden, ona bunu yapıp yapamayacağımı sordum. Kollarımdaki bebeğe bakıp "Hayır," dedi, ama sonradan bebeğimin minik kulağına gizli bir isim fisıldadım. Ona verebileceğim tek şey buydu.





Onu evlat edinen babasına karşı hissettiği kıskançlığı ve öfkeyi nasıl gösterdiğini aklımdan çıkaramıyordum. Kulübede olduğunda, bebeğe karşı kayıtsız davranmaya, sadece en elzem ihtiyaçlarını gidermeye gayret ediyordum. Neyse ki, fazla sorun çıkarmayan mutlu ve kolay tatmin olan bir bebekti. Ama Kai işlerini yapmak için dışarı çıkar çıkmaz, onu battaniyesinden çıkarıyor, bedenimden çıktığına hayret ederek her yanını inceliyordum. Onu dünyaya getirdiğim şartlara bakılacak olursa, kızımı ne kadar sevdiğime de hayret ediyordum.






Parmak uçlarımla damarlarının üstünden gidiyor, kendi kanımın içinde aktığına saşırıyordum. Ben bunu yaparken, asla huzursuz olmuyordu. Minik kulağı, ona ninniler söylemek için mükemmeldi ve bazen boynumu boynuna gömüyor, taze ve tatlı kokusunu içime çekiyordum. Hayatımda kokladığım en saf şeydi.






Tombul dizinin arkasında minnacık bir doğum lekesi vardı: Öpmeye bayıldığım, kahverengi bir yarım aydı. Bedeninin her narin santimi, kalbimi müthiş bir onu koruma isteğiyle sızlatıyordu. Bu hislerin yoğunluğu beni dehşete düşürüyor, endişem ona karşı hissettiğim sevgiyle birlikte büyüyordu.






Hâlâ her gece banyo yapıyorduk ama Kai kızımın benimle birlikte banyo yapmasına izin vermiyor ve asla karnıma dokunmuyordu. Banyodan sonra, o banyoyu temizlerken, ben de yatakta bebeğimi besliyordum. Karnı doyduktan sonra, Kai onu yatağımızın ayağına koyduğu ufak bir yatağa yatıroyordu. Bir köpek yatağı gibi içinde birkaç battaniye olan hasır bir sepetti, ama kızımı rahatsız etmiyor gibiydi.






Çocukları olan ve ilk başlarda hiç uyuyamadıklarından yakınan birkaç arkadaşımı hatırladım. Ben de uyuyamıyordum. Ama bebek yüzünden değil çünkü geceleri sadece bir kere uyanıyordu. Kai'ı uyandırırsa ona ne yapabileceği beni dehşet içinde bıraktığından, kızımın nefes alıp verişindeki en ufak aksamayı bile dinliyordum. Uyanacak gibi olduğunda, ağırlığımı şiltede başka yere verdiğimi anlamasın diye yatağın alt kısmına sürünmekte ve tıpkı yavrusunu emziren bir köpek gibi, biberonu yana atıp bebeği hafifçe kaldırarak emzirmekte ustalaşmıştım.
Kalbim güm güm atarken, kıpırdamadan uzanıyor, kalp atışlarımı elimi tutan ellerinde hissedip hissetmediğini merak ediyordum. Kai'ın nefes alıp verişi düzelince de gerisin geriye yerime uzanıyordum.







Bebek doğduktan sonra yatma vakti geldiğinde beni inceliyor, karnımdaki kesiğin üzerine nazikçe krem sürüyor, irkildiğim takdirde beni teselli etmek için sesler çıkarıp sevecen bir ifadeye bürünüyordu.





Tekrar 'sevişebilmemiz' için, altı hafta beklememiz gerektiğini söyledi. Bana tecavüz ettiğinde, canım daha çok yanmıştı ama nedense beni daha az huzursuz etmişti. Bazen, krem sürerken canım yandığında kendimi tepki vermemeye zorluyordum; o yüzden, devam ediyordu. Acı çekiyor olmam normaldi.





Bebek bir haftalık olduktan kısa bir süre sonra, yemek pişirmeye başladım ve artık iki elimi de kullanmam gerekiyordu. Onu tam sepetine koymak üzereyken, Kai karşıma geçti ve "Onu ben alırım," dedi. Bakışlarım onunla bebeğimin sepetinin güvenli kolları arasında gidip geldi. Onu yatağına yatırmama ramak kalmıştı, ama Kai'a hayır demeye cesaret edemedim.






Bebeği yavaşça kollarına koyduktan sonra, onunla birlikte yanımdan uzaklaştı ve yüreğim ağzıma geldi. Kai yatağın kenarına oturdu. Bebek huzursuz olunca, yaptığım işi bırakıp karşısına geçtim.
"Seni rahatsız ettiği için kusura bakma. Onu yatağına koyayım."
"Biz iyiyiz."
Onu kollarında sıçrattı ve ona bakarken "Babası olduğumu biliyor. Babası için uslu bir kız olacak, değil mi?" dedi.
Bebek sessizleşince de gülümsedi.






Obsesif//SekaiWhere stories live. Discover now