Zindan.

302 38 3
                                    

Recep, kanlar içinde yerde yatarken Zehra'nın çığlıkları inletti göğü. Kadir, gecenin zifiri karanlığına gömmüş küçücük bedenini, öylece kalmıştı. Bu nasıl bir Özlemdir ki kendinden büyük tüfeği tek hamlede kavramış ve amcasını yaralamıştı.
Ali, nefesini sisli geceye eşlik etmesi için salmış, her yer kara duman. Dağlarım tepelerinde yarının habercisi beyaz kar kütleleri.
Hatice, çocukluğundan bu yana ayağına bir türlü pabuç konduramamanın kimsesizliği ile... yine dağınık bir basma etek, önü çamaşır suyu olmuş bir bluz üzerinde de yeleği. Ayağı ayaza rağmen çıplak ve dipdiri.
   Sardı Hatice, olanca gücüyle yavrusunu kollarının arasına. Ürpermiş tüylerinin üzerini örttü yeleğiyle.
Kadir amansız bir korkunun içine sıkışmış ruhunu, ilk kez bu kadar özgür hissetmişti belki de. Uzun zamandan sonra ilk kez anne kokusunu alabilmişti.
  "Abi, iyi misin?"
Kolunu tutmuş, duvara yaslanan Receb'e sordu Ali.
" iyiyim, omzumdan vurdu zaten. Sıyırdı."
Receb'in kolundan seken mermi salonun kirişine saplanmıştı. 
Jandarma, ambulans derken geceyi sabah karışladı. Recep şikayetçi olmamış, tüfeği silerken yanlışlıkla oldu demişti.
Geçmiş olsunla yola koyuldular.
  Ali, başını kolunun altına aldığı yavrusuna sordu;" kadirim oğlum, neden vurdun amcanı. Ne geçti de aklından bu kadar öfkelendin ona. He oğlum, gönlümün neşesi, solumun yeganesi de bakalım babana. Korkma, hatanla da benim evladımsın. Sen benim şu dünyadaki tek parçamsın. Korkmadan anlat babana."
  Sessiz sessiz ağlayan, titrek sesiyle Kadir;" baba, biliyorum yaptığım yanlıştı. Ama annemi öyle paramparça olmuş halde görünce dayanamadım. Hem hani annem kardeşimin benim yüzümden öldüğünü söylüyor ya, amcam da kardeşimin kanından para almış. Onun için vurdum. Annem beni sevsin beni eskisi gibi öpsün, banyo yaptırıp banyodan sonra boynumu koklasın ve çiçek gibi kokmuş benim kara oğlum desin istedim. Hem biliyor musun baba, ben artık eskisi kadar banyo yapmayı sevmiyorum. Sudan korktuğumu düşünme. Ellerimin yetişmediği yeri annem yıkardı, şimdi ellerimde yetişmiyor ya anneme diyemiyorum. Saçlarımı yıkarken gözlerime kaçan sabun köpüğünü silemiyorum. Onun için ben banyo yapmayı sevmiyorum. Baba, ben ölürsem beni de sever mi annem. Beni de özler mi bu kadar. Baba, ben annemin bana yavrum demesini bile çok özledim."
   Ali, bu yorgunluğa nasıl ilaç bulacaktı. Çaresizliğine kim derman olacaktı. Kadir ağlaya ağlaya uyuyakalmıştı babasının dizlerinde. Küçücük yüreği daha ne kadarını kaldırabilecekti. Hayatta olan annesine rağmen öksüz kalmış gibiydi. Kendisi de dayanamıyordu olan bitene. Ya bu gece Kadir kendine bir şey yapsaydı ya da Recep ölseydi. O zaman ne olacaktı, ne yapacaktı. Yanağından süzülen yaşı elleriyle sildi ve;" Rabbim, yüreğim dağlandı, ben dağıldım ne olur sen toparla."
Kucağına aldığı oğlunu yatağına yatırdı Ali. Mutfağa geldi Hatice camın önüne oturmuş ezanı dinliyor. Ali, sandalye çekip yanına kuruluverdi;" Hatice bana bak, ben sana bir şey dicem. Sana bir şey anlatcam ama sakince beni dinle olur mu?"
Hatice koluna yaslanmış başını yana çevirip ağlamaktan köze dönmüş gözleriyle onay verdi.
" ben doktora gittim şehirde büyük profesör doktora. Senin raporları götürdüm. Gelsin bakalım dedi. Kliniğe yatacakmışsın. Hastalığının ne olacağına ondan sonra karar verecekmiş. Gecikmeyin dedi. Uzun zamandır demeye çalıştım ama diyemedim, ben deli miyim diyecek daha da dinlemeyecektin. "
Yavaş yavaş başını kaldırdı Hatice, elleriyle Ali'nin ellerini kavradı;" alim senin yangınını görmüyor muyum sanıyorsun. Senin çırpınışını, can çekişini farketmiyor muyum. Kadir'e olan düşkünlüğünü, benim Kadir'le olan kavgama nasıl çare aradığını. Ama ben gidersem sen bu halinle Kadir'e hayvanlara nasıl bakacaksın. Hem büyük şehir demek çok masraf demek. Parayı nasıl bulacaksın. "
Derdini anlamış hayat arkadaşına Umut olma ümidiyle ;" tarlayı satıcam Kemal'e." dedi Ali, sura üflercesine.
" olmaz, ne dediğinin farkında mısın sen? Ben o tarlayı ellerimle kazdım, aç kaldım susuz kaldım ama o ağaçları büyüttüm. Sırtımda taşıdım onca malzemeyi. Şimdi meyvesini vermiş, tam keyfini sürerim diyecekken, geçmiş karşıma satacağım diyorsun. Ali sen kendinde misin."
Hatice o kadar öfkelenmişti ki, heyecanla kalkarken sandalyesi devrilmişti.
" canım, gözümün nuru haklısın. Ben çolak topal halimle bir işine destek olamadım. Her işimi sen yaptın. Ahır yaptın hayvan aldın. Ot bitmez denilen yerde yaprak yeşerttin. Ayağıma engel olmak dışında hiç bir faydam olmadı sana. Dolandım durdum kendi etrafımda. Affet beni Gül yüzlüm. Sana eş yavrularına baba olamadım. Ne yaşadıysan tek senin Kadir'in suçu değil, benim bu aciz topal halimin suçu."
" öyle deme Ali'm ne olur, kızma kendine suçlama daha fazla kendini. Nasip değilmiş bazı şeyler. Sen beni dört tarafı zindan olan hayattan her tarafı Gül bahçesi olan bir hayata soktun. Ben seninle gülün kokusunu sevdim. Ben seninle ciğerimin olduğunu farkettim. Güzellik nedir sende öğrendim. Şu sözleri söyleyip de beni daha fazla karanlığa sokma. Hem seni beni mi var. Yuvamsın sen benim, bacam tütüyorsa senin sayende. Yapma ne olur, gülüşüne cenneti sığdırdığım. "
   Ali, yüreğinin verdiği mahcupluğu yüzüne taşımış halde;" peki ya Kadir. O, bir tarla kadar önemli değil mi? Sordun mu ona niye Receb'i vurmuş, biliyor musun. Merak da mı etmiyorsun. Gel onun için tedavi ol. Ne olur gözümün nuru, sol yanım. Beni daha fazla dağlama. O çocuk senin kokuna senin sesine hasret büyüyor. Daha on yaşında çektiği vicdan azabının haddi hesabı yok. Bana,belki ben ölürsem annem beni de sever dedi. Bu nasıl bir yüktür ki küçücük sabiye bu korkunç sözü söyletebiliyor. Onu düşün ne olur? Ya bu gece Recep ölseydi, ya kendine bir zarar verseydi. Ne yapacaktık biz o zaman. Sen bunu kaldırabilecek miydin. Aklını hepten oynatırdın. Yavrun için düşün ne olur."
Hatice mutfağın bu kadar küçük olduğunu bilmiyordu, yüreği bedenine bedeni odaya dar geliyordu.  Döndü dolaştı, oturdu kalktı yine de cevap bulamadı. " olmaz Ali ben tarlanın satılmasına karşıyım olmaz. Bir daha açma konuyu. Ölümü çiğne, benden habersiz satarsan. Başka çare buluruz, başka yerden buluruz parayı."
  Ali ne kadar üstelese de hatice sözünden dönecek gibi değildi.
  Sessiz sedasız Kadir'in odasına geldi, yanına yattı usulca. Saçlarını okşadı, kokusunu çekti ciğerine kadar. Öptü usul usul yanağını, alnını, boynunu. O da çok özlemişti yavrusunu belli ki. Üzerini örtecekken uyandı Kadir , hemen sıçradı yataktan kalktı;" anne ben bi şey yapmadım valla bak. Bilerek olmadı, her şey bir anda oldu. Özür dilerim ne olur nefret etme benden."
  Hatice Kadir'in bu şekilde davranmasına dayanamadı. Uzun zamandan sonra ilk kez anne olduğunu farketti. Ve Kadir'in çaresizliği delik deşik etti, yüreğini. Kollarını iki yana açmış halde;" yavrum gel bir kere sarılayım sana. Korkma bak, kızmıyorum da sana. Hadi gel az daha doyayım sana. Kadirim, ilk göz ağrım ben seni çok özledim be oğlum. Alimin kuzusu gel bir kere daha koklayayım o cennet kokunu. Anneni hatasıyla kabul et olur mu?"
   Kadir, yorgandan yavaş yavaş uzaklaşmış , ellerinin üzerinde vardı annesinin yanına, sarıldı açılan kollarına.
" anne, beni de sev ne olur. Anne eskisi gibi sarıl bana. Anne bak, kış geldi. Ben sensiz çok üşüyorum bu koca odada. Anne ben seni çok özlüyorum, hem de çok seviyorum."
Hatice, Ali'nin ne demek istediğini şimdi anlamıştı. İçinden sıcacık bir şey akıp geçmişti. Kalbi bu sefer daha Farklı çarpıyordu. Hatice uzun zamandan sonra ilk kez anne oluyordu.
  " hadi şimdi uyumana devam et bakalım. Ben ahıra gideyim. Hadi uyu yavrum."
  Yavrusunu yatırdı, üzerini örttü, öptü ve odadan çıktı. Kapının önünde odun dizen Ali'ye yaklaşıp;" Ali, tamam kabul ediyorum, hastaneye yatacağım. Tarlayı satalım."
  Ali eline aldığı odun kovasını yere devirmiş, Hatice'ye doğru bakarak;" tamam o zaman. Dolmuşla gidelim bugün. Kadir de gelir benimle sonrasına bakarız. "
  Yıllar olmuştu gülmeyeli. Gülmek nasıl bir şeydi hatırlamıyorlardı. Ali, tepelerinde karı besleyen dağlara dönüp;" dağlara kar yağmış ama bizim burası bahara döndü."
Hatice ahırda işini halletti, Ali odunları dizdi. Kadir sıcak saba başında çorabını ısıttı. Kahvaltıdan sonra çıktılar evden, dolmuşa bindiler ve ilçeye indiler. Kadir'e kar gelmeden çizme aldı Ali. Sonra hastane için otobüse bindiler. Ali cam kenarında Hatice yanında Kadir, Hatice'nin kucağında. Vardılar hastaneye, doktorla konuştular . Gerekli evraklar toparladı. Hatice'ye vesikalık çektiler. Ali bir tanesini eski fotoğrafının yanına koydu Kadir koynuna. Hatice'ye bir iki pijama takımı bir de basma etek ve tülbent aldılar. Hatice kuran da istedi. "Eksik kalırsa liste yaparsın." dedi Ali. Kapının önüne vardılar Kadir Ali ve Hatice. Arkasında Demir parmaklık olan kapıya baktı ve Ali'ye dönüp ;" ben çıkana kadar Allah'a emanetsiniz. Sen Allah'a Kadir sana emanet. İneğin doğumu yaklaşıyor, sık sık kontrol et. Bak kış da geliyor hayvanım sırtına battaniye koymayı unutma. Kar yere düşmeden merdivene odunu hazır et, Kadir odun alırken korkmasın. Çocuğu çarşamba ve pazar banyo yaptır. Önlüğünü üç günde bir yıka. Aç okula yollama. Annesi yok babası da bakamadı demesinler.
Kadir oğlum, ne kadar kalırım burda bilmem. Ama babana göz kulak ol. Çok ağır kaldırmasın. Bacağına çok yük yüklenmesin. Sen de onu üzme. "
   Öptü yavrusunu bir daha görmeme korkusuyla. Sarıldı Ali'sine;" alim bunu hatırlıyor musun, çobanken hırkanın cebine koymuştum."
Elinde yünden örme bir patik Ali'ye uzattı. " eşi de sende, şimdi giy kış da geldi. "
Çobanken sevdalanmıştı Ali'ye. Diliyle söyleyemediğini örgüyle diyebilmişti. Onun için ördüğü patiğin birini dalda asılı hırkasının cebine koymuştu. Ali, sevdasının karşılığına böyle cevap bulmuştu. Hatice'nin Ali'ye verdiği patik cebinde bulduğu patiğin eşiydi.
Kapı açıldı, hemşire hanım gidiyoruz der gibi baktı ve koluna girdi. Hatice yürüdü Ali baktı, Hatice yürüdü Ali baktı. Hatice görüntüden kaybolana kadar bekledi Ali.
  Kadir'in elinden tuttu ve kapıya yöneldi.
  ...
Şimdi daha mı kolay olacaktı, Hatice iyileşecek miydi. Bunca zahmetin ardında gizlenen rahmet ortaya çıkacak mıydı. Peki nasıl olacaktı, Kadir'i bakardı bakmasına da Hatice olmadan hayata nasıl alışacaktı.
   Aslında, Hatice iyileşmeyecek aksine olay daha da kızışacaktı. Tarlayı vermekle iyi yapmamıştı. Hatice'nin kinine kin katacak, nefreti onlara ölüm kusacaktı... Hatice can almadan durmayacaktı.

 

ince, çizgi bir yol.Where stories live. Discover now