10/final

1.1K 105 87
                                    

Karşı tarafın ne dediği anlaşılmayan, asla cevaplanmayan telsiz sesleri.

Kuru gürültü.

Bazı polis memurları kendi arasında konuşuyor. Kimisi kendi yaptığı espriye gülüyor, arkadaşları pek bir tepki vermese bile.

Bir hastane.

Uzun bir koridor. Koridorun duvarlarına sabitlenmiş sandalyeler. Hemen yanında bir oda. Yatakta yarı uyur yarı uyanık bir halde yatıyor verdikleri sakinleştiricinin etkisiyle. Kolları iki yanında, birinde serum takılı.

Yarı açık gözleri duvardaki saatte, saniyeleri takip ediyor. Sabahın altısı. Evinden çıkalı neredeyse üç saat olmuş, bir üç saat sonra da dersi var.

Kafasını dağıtmaya çalışıyor ama işe yaramıyordu.

Açık kapıdan kundurasındaki topuk sesi ta koridorun başından duyulan bir polis memuru girdi. Üniformalı değildi, kırık beyaz, üstünde kahverengi dik çizgileri olan bir gömlek, bir de siyah kot pantolon giymişti. Genç, bakışlarını ona çevirmiyordu.

"Avukatınız yolda. İfade vermek için onu beklemenizi talep etti. Sizin için de uygun mu?" dedi adam, elindeki ince dosyayı yatağın kenarındaki komodine koydu usulca. Herhangi bir tepki beklemiyordu bu yüzden genç çocuk başını onaylarcasına sallayınca şaşırmıştı.

Bozuntuya vermedi. "Size su getirmemi ister misiniz? Ya da başka bir şey?"

Genç, dudaklarının ve boğazının yediği serumlara rağmen kupkuru olduğunu, polis memuru ona sorana kadar fark etmemişti. Saatlerdir tek kelime etmediğinden de çatallaşan sesiyle, "Su yeterli olur, teşekkürler," diyebilmişti. Gözleri hala saatin üstündeydi. Memur odadan çıkmış, onu yine oda gibi bomboş olan zihniyle baş başa bırakmıştı.

Hissizdi. Birkaç saat önce yaşadığı şeyler gözlerinin önüne geldikçe, hemen yanındaki camdan kendini atadı geliyordu. Vicdanı bir an olsun susmuyordu, yaptığı şey yüzünden kendini nasıl affedebilirdi? Arkadaşları, ailesi onu nasıl affedebilirdi? Ve bulunduğu ortam, beyaz ve rengi solmuş mavi, baktıkça içinize soğukluk geitren duvarlar, kolundaki serum, ilaç kokuları; kolları, yüzü temizlense de kazağında kurumuş olan kan lekeleri kendisine hiç yardımcı olmuyordu.

Çok bir zaman geçmeden gürültülü koridordan, bulunduğu odaya doğru yaklaşan ayak sesleri doldu kulağına. Sonra da endişeli bir ses yankılandı: "Müvekkilim müşahade altındaymış ve ifadesi-" Cümlesini yarıda kesti az önce gence su getirmek için odadan çıkan memur, "Buyrun, buyrun, bu taraftan."

Ve sonra, avukat tarafından odaya hızlı bir dalış.

"Taehyung..."

Avukat, Taehyung'un yanına ilerlemişti hızla. Şok olmuştu müvekkilini o halde gördüğünde. Polis memuru da kapıyı arkasından kapattıktan sonra yavaş adımlarla yanlarından gelip elindeki su bardağını usulca komodine bırakırken az önce aynı yere bıraktığı ince dosyayı da eline aldı.

Taehyung da sonunda tanıdık birinin yanında olmasıyla rahatlamış olacaktı ki, gözlerini avukatıyla buluşturduğu an gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Avukatı dayanamayıp müvekkilinin ellerini sıkıca tutarken, "Bay Park," diye polis memurundan, daha önce tanık olduklarına nazaran nazik bir sesle uyarı almıştı.

Uykusuzluktan daha da küçülen gözlerini kırpıştırarak yavaşça ellerini çekti müvekkili üzerinden.

Taehyung'un göz yaşları tam durmamıştı ama birkaç dakika önceki gibi şiddetli de değildi. Sadece iç çekiyor ve bir-iki damla süzülüyordu yanaklarından.

why'd you only call me when you're high ℘ yoonkook ✓Where stories live. Discover now