4

74 2 0
                                    

Ellerinden destek alarak ayağa kalktıktan sonra eline bulaşmış olan tozu sirkelemek için ellerini birbirine çırptı. Bomboş depoda yankılanan ses ürkmeme sebep olmuştu. Aslında onu la ilgili her şey ürkmeme sebep oluyordu.

Büyük, ağır ve sert adımlarına topuk sesleri de eşlik etti. Gözlerimi kapatarak derin nefesler almaya başladım ardından topuk sesleri durunca gözlerimi açtım. Kahverengi gözleri benim kahverengi gözlerime bakıyordu onun delici bakışlarımın aksine benim bakışlarım korkar gibiydi.

Konuşmaya hazırlanıyordu. Derin bir nefes aldım ve ciğerlerimi doldurmasına izin verdim. Güçlü tok sesi odayı doldurmadan önce sadece bakıştık, belki bir dakika süren bakışmamızın ardından konuştu.

-"Eşyaları arabaya yerleştirdim birazdan seni almaya gelicem o zamana kadar sesini çıkarmadan bekle" dedi. Depoda sözleri yankılanırken sürme kapı açılıp kapanmış ve kitlenmişti. Aldığım nefesi verdim.

Acaba America ne yapıyordu, bir gün boyunca evde yoktum, ona ulaşabileceğim her hangi bir iletişim aracıda elimde yoktu. Acaba aileme haber vermişmiydi? veya bir polise?

Eğer kırk sekiz saat içiminde benden haber alınamazsa kayıplara karışmış olacaktım ki bu iyi bir şeydi.

Hayır, iyi olan kaybolmam değildi iyi olan kayıplara karışırsam devletin beni bulmak için arayacağı anlamına geliyordu, gazeteler, haberler, CSI, FBI gibi şeylerinde olaya dahil olacağı anlamına geliyordu yani beni bulurlardı, değil mi? En azından CSI: Miami'de öyleydi. Kayıpları ölü ya da diri buluyorlardı ve şu durumda yaşamak için onun damarına basmamalı ve ikiletmemeliydim. Ta ki beni bulana kadar dediklerini yapacaktım. Biliyorum ki asla eskisi gibi bir hayatım olmayacaktı, yani sonuçta asla bu yaşananları unutmayacaktım dahası unutamayacaktım. Sokağa çıkarken her zaman iki defa düşünecektim. Dünün aksine bu gün 'televizyonlarda yaşanan olaylar benim başıma gelmez' düşüncesini aklımdan silecetim. Çünkü şu anda Amerika'nın en çok arananlar listesinde olan katil beni kaçırmıştı!

Aman Tanrım! Onu ne polis ne de özel ekipler bulabilmişti!

Altı kadını da öldüren katili bulamayan ekiplerin beni bulmasını beklemek gerçekten de çok saçmaydı, bende ölecektim, ya köle olarak yaşayacak ya da özgür ruhumla ölecektim.

Peki ya hangisi daha iyiydi yaşarken ölmek mi yoksa gerçekten ölmek mi? Fakat en büyük ışık değilmiydi umut, hani en karanlık anlarımızda bile parlayabilen ve bize yol gösteren ışık. Benimde umutlarım var, belki ölecektim fakat öleceksem bile en azından ona ait bir ip ucu bırakark öleceğim ki onu bulabilsinler. Benden başkası ölmesin, bu kirli dünyadan bir lekeyi atacaktım, ölsem bile Kahraman olarak ölecektim her ne kadar yaşamayı sevsemde fedakarlıklar yapmak her insanın göreviydi.

Sadece boğuştum, karan ve artık üşümeme sebep olan deponun içinde sadece düşüncelerimle boğuşup durmuştum. Ben o kitaplarda ki veya o filmlerdeki bir anda cesaret bulabilen kızlardan değildim, benim cesaretim içiten içe gaza gelip gerçek hayata döndüğümde kaybolanlardandı.

Taylor olsaydım böyle olmazdı çünkü o Taylordu. O her zaman her konuda dört dörtlüktü.Ailenin ilk çocuğu, ailenin en güzel çocuğu, en zeki, en yetenekli, en akıllısı ve şu durumda en cesaretli olanıdır, o babamın ilk eşindendi. Annesi Taylor'ı doğururken ölmüştü ve annesini benim annem olarak benimsemişti, asla bu durumdan şikayetçi olmamıştı ve bende aynı şekilde bu durumdan memnundum. Sanırım Tanrı bir yerden alıp başka bir yere veriyordu.

Gözlerimin dolduğunu hissetmişti, keşke birazcık Taylorun cesaretine sahip olsaydım o zaman düşüncelerim sadece içeride kalmazdı, kendilerini ifade edip dışarıya da çıkabilirlerdi. Ama o Taylordu bende Gemma bu yüzden asla o olamazdım.

Sürgülü kapı açıldığında hafiften ağrıyın bileklerimle göz yaşlarımı sildim ve ona yani gerçek katile baktım.

-" Gidiyoruz"

Kalın dudaklarının arasından kalın ve emredici sesiyle oturduğum yerden kalktım, onu ikiletmemek adına yürümeye başladım. Kapıya doğru yürüdükçe temiz havaya ve güneşe yaklaşıyordum. Durduruldum, büyük eli, bileğimi sıkıca tutuyordu fakat acıtmıyordu. Gözlerini bakmakla yetindim.

-"Kaçmaya kalkışma, seni bulurum" dedi, ellerini bileğimden hala çekmemişti göz temasını da kesmemişti. Bende göz temasını kesmeden konuştum.

-"Kaçmam"

Dahası kaçamazdım çünkü korkarım, bulunca bana yapacaklarından korkardım ama şunumda biliyorum ki ne olursa olsun ona ondan korksam bile bunu söylemem gerekirdi çünkü bu beni onu karşısında daha da zayıf bir konu a düşmek istemiyorum. Zaten ondan korktuğumu biliyordu.

Kim bir katilden korkmazdı ki?

Enseme değen nefesle yerimde kıpırdandım.

-"Karşındaki siyah arabaya geç"

Dediğini yaptım, tam arka koltuğa oturacaktım ki sert sesi beni durdurdu.

-"Öne geç"

SHADOWTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon