Bir hafta boyunca süren yağmurdan sonra, en sonunda hava açtı ve en sevdiğim takım elbisemi giyebileceğim kadar sıcak hale geldi. Gri bir takımdı ve yumuşacık bir kumaştan dikilmişti. Gözlerimi sıkıcı bir kahverengi gibi değil de siyah gibi göstermesine bayılırdım. Genellikle gömlek giymekten kaçınıdım, çünkü gömleğin altından bile belli olan kaslarım bilhassa kadınların dikkatini dağıtabiliyordu. Saçlarımın uçlarını yeni aldırdığım için kusursuz bir biçimde alnıma dökülüyorlardı. Beyazlarım çıkmış mi diye koridordaki aynadan saçlarımı son bir kez kontrol ederken (sadece otuz iki yaşındayım, ama insanın saçları siyah olunca o baş belaları hemen belli oluyor), kendi kendime ıslık çaldım, Vivi'yi öptüm, sonra da çıktım.

Yapmam gereken tek şey romanımın kapağını tasarlamak ve editöre taslağımı okutmaktı.
Bugün için kendime izin verseydim iyi olacaktı aslında...
Erkek arkadaşım Luhan, işleri bitince akşam yemeğine gelecekti. Önceki gece, vardiyası geç bittiğinden, ona seni akşam görmek için sabırsızlanıyorum diye mesaj atmıştım. Şey, aslında bana hep yolladığı şu stickerdan yollamak istedim, ama seçenekler fazla şirindi: Öpüşen tavşanlar, öpüşen kurbağalar, öpüşen sincaplar. Bu yüzden basit bir mesaj yazmaya karar verdim. Luhan zaten benim konuşmaktan çok göstermeyi seven bir adam olduğumu biliyordu, ama son zamanlarda romanıma o kadar odaklanmıştım ki, zavallıcığa pek ilgi gösterememiştim. Tanrı biliyordu ya, çok daha fazlasını hak ediyordu. Gerçi asla bu halimden şikayet etmedi; hatta birkaç defa, planlarımızı son dakikada iptal etmek zorunda kaldığımda bile.

Romanımın kısa bir taslağını arabamın ön koltuğuna bırakırken, telefonum çaldı. Editörün olabileceğini düşünüp, cebimden tek bir hamleyle çıkardım.
"Evde misin?" Sana da merhaba, anne.
"Romanıma kapak se..."
"Hâlâ o işle mi uğraşıyorsun? Chanyeol bana son zamanlarda evden pek çıkmadığını söyledi."
"Chanyeol Dayımla konuşuyor muydun?" Annem birkaç ayda bir erkek kardeşiyle kavga ederdi ve her seferinde 'Bir daha onunla asla konuşmayacağım' derdi.

"İlk önce o beni öğle yemeğine çağırdı, sanki daha geçen hafta bana hakaret etmemiş gibi, ama bir oyun oynayacaksa iki kişi olmalı. Sonra, daha yemek siparişlerini bile vermeden, bana senin kuzeninin yeni bir roman çıkardığını söyledi.
Chanyeol ve Baekhyun'un yarın sırf yeni giysiler almak için Tokyo'ya uçacağına inanabiliyor musun? Marka giysiler alacaklarmış." Aferin Chanyeol Dayı. Gülmemek için kendimi zor tuttum.

"Chen için sevindim, ama o zaten ne giyse yakışıyor."
Aslında kuzenimi liseden mezun olduktan sonra taşındıkları günden beri görmemiştim, ama Chanyeol Dayım bakın harika çocuklarım neler yapıyorlar demek istercesine sürekli olarak mesaj yoluyla fotoğraflarını yolluyordu.

"Chanyeol'e senin de güzel giysilerin olduğunu, ama sadece... Biraz tutucu olduğunu söyledim."
"Anne, bir sürü güzel giysim var, ama ben..."
Kendimi durdurdum. Annem olta atıyordu ve asla oltayı atıp da peşini bırakan cinsten biri olmamıştı. Yapmak istediğim son şey sırf posta kutusuna gelen mektupları almak için beş santimlik topuklu deri ayakkabılar ve smokin giyen bir adamla ne tür iş giysilerinin doğru olduğunu on dakika boyunca tartışmaktı. Bunun kesinlikle hiçbir faydası yoktu. Annem minyon yapılı, bir yetmiş üç boyunda olabilirdi ama onun yanında küçüklük kalan hep ben oluyordum.

"Unutmadan," dedim, "bir ara kahve makinemi bırakabilir misin?"
Birkaç saniye bir şey demedi, sonra "Bugün mü lazım?" diye sordu.
"Evet, o yüzden sormuştum, anne."
"Daha şimdi arkadaşım Tao'yu aradım ve yarın Kris ben ve Tao kahve içeceğiz. Zamanlaman yine mükemmel."
"Kusura bakma, anne. Luhan yemeğe gelecek ve ben de sabah kahvaltıda ona kahve yapmak istiyordum. Bir tane almaya niyetin olduğunu ve benimkini sadece deneme amaçlı kullandığını sanıyordum?"

Obsesif//SekaiWhere stories live. Discover now