16

3.1K 296 400
                                    

Merhabalar. Öncelikle nasılsınız ? Umarım iyisinizdir...

Beni soracak olursanız fena sayılmam. Çok ama çok yoğun olmam dışında bir sorun yok şimdilik. Hayatımda yolunda gitmeyen bir iki şey olsa da üstesinden gelmeye uğraşıyorum. Şimdi hikayeye geçmeden önce diğer hikayelerimle ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.

Aresto Momentum benim için kurgusuna oldukça değer verdiğim bir hikaye olmakla beraber üzerinde düşünerek yazmak istediğim de bir hikaye. Berbat etmekten çok korkuyorum bu sebeple ona hak ettiği vakti bulana dek bölüm atabileceğimi sanmıyorum. Bu hikaye ise daha çok kafa boşaltmak adına yazdığım kurgusu daha basit olan tatlı bir hikaye. Yazımı kolay ve berbat etmek gibi bir korkum yok. O yüzden bu hikayeye sanırım diğerlerine kıyasla daha sık bölüm gelecek. Diğer hikayelerim zaten askıda. Bu yoğunlukta onları düşünmem çok zor. 2020 YKS'den sonra umarım hala buralarda olursunuz ve bütün hikayelerimde tekrar buluşuruz.

Dip Not : Aresto Momentum'a bölüm gelecek, yanlış anlaşılma olmasın. Sadece L.S.'ye geldiği kadar çabuk olmayacak.

İyi okumalar.

Başına giren keskin ağrıyla gözlerini kıstı. Başında filler tepişiyordu adeta. Bu sefer aşırıya kaçmıştı, farkındaydı ama tanrı aşkına terk edilmişti. Son zamanlarda hiçbir şey yolunda gitmiyor ve bu durum Steve'de stres yaratıyordu.

Ayrıca bankada çalıştığı işinden ayrılmıştı ve geri çağrıldığı askeriyeye dönmüştü. Normalde çalıştığı saatlerden 4-5 saat daha fazla çalışıyordu fakat bu onu çok fazla yormuyordu. Aksine kafası oldukça dağılıyor, bütün bu yaşadığı olumsuzlukları unutmasını sağlıyordu.

Kızına elinden geldiğince vakit ayırmaya çalışıyor, işini hakkıyla yapıyordu. Ama bir şeyler kesinlikle eksikti.

Steve mutlu değildi.

Steve kendini çok büyük bir boşluğa düşmüş gibi hissediyordu ve bunu dolduracak şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Alexia sandı önce o boşluğu dolduran şeyi. Fakat o sadece görmezden gelmesine yardımcı oluyordu. Boşluk hep oradaydı hiç gitmemişti ki.

Steve bunaldığını hissedince elindeki dosyaları bir kenara fırlattı. Bugünlük bu kadar mesai yeterdi.
Askılıktan ceketini aldı ve kapıya yöneldi. Eylül yağmurları başlamıştı. Steve yanına şemsiye almadığını fark edince kendine kızdı. Park ettiği arabasına ulaşana kadar sırılsıklam olacaktı.

Ceketini kafasının üzerine doğru tutarken çıkmak için hazırlandı. Kaldırıma adım attığı an önünde siyah bir Lamborghini durunca tek kaşını kaldırmıştı.
Zifir kadar siyah camlardan birisi açılırken Tony kırmızı güneş gözlükleriyle onu selamladı.

"Atla Rogers."

Steve reddetmeyecekti. Islanmak iyidir diye düşünmüştü.

"Sen buralara uğrar mıydın Stark ?"diye sordu Steve, Tony'nin ona seslenme şeklini taklit ederek.

"Geçiyordum, seni de alayım dedim."

Steve kaşlarını kaldırarak "Sen ? Beni düşündün ? Hiç inandırıcı gelmedi bu."dediğinde Tony muzip bir gülümseme yerleştirdi suratına. "Aşk olsun Rogers arkadaşız sanıyordum. Arkadaşlar böyle şeyler için değil midir ? Bruce öyle diyor."

Tony büyük ve oldukça gösterişli bir binanın önünde durduğunda Steve tek kaşını kaldırarak "Neden durduk ?"diye sordu.

"Çok soru soruyorsun. Aç değil misin ? Ben açım."

"Neden buraya gel-"

Tony iki parmağını Steve'in dudaklarına koyarak sustururken "Kes sesini."demişti. Steve kaşlarını çatarken Tony arabadan gösterişli bir şekilde indi.
Steve hala kaşlarının çatık olduğunu fark edince kafasını sağa sola sallayarak o da arabadan indi.

L.S.    | STONYWhere stories live. Discover now