Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada

1.8K 154 307
                                    

🎼 Seni karanlıkta sevemiyorum
Sanki bizi okyanuslar ayırmış gibi hissettiriyor
Aramızda çok fazla boşluk var
Belki yenilmişizdir
Ah evet, evet, evet her şey değişiyor.




Hayatında ne kadar büyük bir yeri olursa olsun, derinliğinin ve bir sonraki adımının çözülemediğine inandığı insanlar vardı Ji Eun'un. Tıpkı dünyanın yüzde yetmişini kaplamasına rağmen, hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz okyanuslar gibi, varlığının çoğunu saklayan insanlar vardı. Kim Taehyung da onlardan biriydi. Birbirlerine hastalıkta ve sağlıkta birlikte olacaklarına dair söz vermiş olsalar da, ikisi bambaşka insanlardı. Ji Eun, Taehyung'u ona kendini gösterdiği kadar tanıyordu. Taehyung da Ji Eun'u.

Salondan gözyaşlarını beceriksizce silerek, saçları yüzünü kapatacak derecede kafasını öne eğerek seri adımlarla çıkmıştı. Kendi ekip arkadaşlarını görüp bir şey demelerine fırsat vermeden birkaç çalışanın olduğu asansöre bindi ve yirmi üçüncü kat düğmesine bastı. Üzerindeki nemli kıyafetleri ve yarısı ıslanmış saçlarıyla bir paçavra gibi göründüğünü hissediyordu ama tam bu vakit önemsediği en son şey bile değildi dış görünüşü. Arkasındaki çalışanların ona bakarak anlam vermeye çalıştığını hissettiği ve daraldığı vakit asansörün kapıları açıldı ve Ji Eun kendini dışarı attı. Asansörlerden gerçekten nefret ediyordu.

Tanıdık gri renkteki duvarlarla kaplanmış, sarımtırak ışıklandırmayla süslenmiş bu tanıdık, modern holde yürürken Taehyung'un odasına yaklaştıkça içini garip bir deja vu hissi kapladı. Buraya ilk geldikleri zamanı hatırladı sonra. Babası Taehyung yüksek lisansını bitirir bitirmez ona şirkette iyi bir pozisyon verdiğinde aldığı bu odayı dizayn etmek için birlikte gelmişlerdi. O zamanlar bile Taehyung'un tamamen mutlu olmadığını hissediyordu fakat artık kabullendikleri bir gerçekle anın tadını çıkarmaya çalışmışlardı. Ne kadar hayalperestmişiz diye düşündü Ji Eun sekreteri gördüğünde. Saçını ensesinin hizasında topuz yapmış minyon tipli sekreter Ji Eun kapıya doğru yöneldiğinde, "Taehyung bey şu an müsait değil efendim, lütfen içeri girmeyin!" diyerek koşup yanına geliyordu ki Ji Eun ona ters bir bakış atarak yerine sabitledi.

İçeri girdiğinde Taehyung'un sandalyesine çökmüş, sol eliyle gözlerini kapatarak karşısındaki Jae Hyun'u dinlediğini gördü. Görmeye en son ihtiyacı olduğu kişi bu kadınken, şimdi en yanlış zamanda karşısındaydı. Jae Hyun uzun boylu, düzgün fizikli, buna rağmen sıradan yüze sahip bir kadındı. Taehyung'dan yaklaşık iki yaş büyüktü ama pozisyon olarak ondan düşüktü. Ji Eun bu zamana kadar kendisiyle ilgili hiçbir şey hissetmemesine rağmen, son bir ayda her şey alt üst olmuştu. Gördüğü o esrarengiz mesaj ve ardından yaptığı gözlemler sonucunda, kocasının Ji Eun'dan çok Jae Hyun ile vakit geçirdiğine şahit olmuştu. Bu hem acı verici hem de güven kırıcıydı. Ji Eun mesajdan ilk anda bahsetmediği için pişmanlık duyuyordu. Belki de işle ilgiliydi ve kocasının en dar vaktinde kendisi yerine yabancı bir kadın ona destek olmuştu.

Taehyung kafasını kaldırıp karısına baktığında Jae Hyun da arkasına dönerek Ji Eun'un ateş saçan gözleriyle karşılaştı.

"Sonra konuşuruz Jae Hyun. Gidebilirsin."

Jae Hyun hafifçe eğilerek onu onaylarken geri dönüp kapıya doğru ilerledi ve Ji Eun'la göz göze gelip buruk bir tebessüm iliştirdi dudaklarına. Ji Eun tepki vermedi. Kapının kapanma sesini duyar duymaz Ji Eun sarsak adımlarla kendisini izleyen Taehyung'a doğru yaklaştı. Buraya gelmeden önce kafasında kurduğu hiçbir cümleyi şimdi ona kuramıyordu. Seçeceği kelimelerin ona acı vermesini, kırgınlığını anlatmasını istiyordu ama tek söyleyebildiği, "Beni artık sevmiyor musun?" oldu. Ji Eun kendini içten içe pataklamak istedi. Sormak istediği onca şey varken Taehyung'un onu sevip sevmediğini öğrenmenin sırası değildi.

infidad | kth Where stories live. Discover now