Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu

2.1K 166 333
                                    

🎼 Eğer yalnızsan bana tutunmak istemez misin
Önemsediğim tek yaşayan canlı ol,
Ben buralardayken yalnız değilsin.








DÖRT BUÇUK YIL ÖNCE

Çarpışmanın etkisiyle havaya saçılan kağıtlardan biri Ji Eun'un yüzüne düştüğünde, hala büyük bir şaşkınlığın ortasında olan Taehyung, genç kızın yüzünden kağıdı aldı. Bir film sahnesi gibi yavaş ve bir o kadar da hızlı gelişen bu olay, Ji Eun'un üst üste özür dileyerek Taehyung'un kollarından kurtulmasıyla son bulmuştu. Az önce yaşadığı ve yaşattığı şeyin ne derece aptalca ve utanç verici olduğunu tam anlamıyla şimdi hissediyordu. Üstünü başını düzelterek yere dağılmış kağıtları toplarken, onunla birlikte eğilen Taehyung ile bu sefer kafaları çarpıştı.

Acıyla inleyerek başını tutarken, tıpkı onun gibi aynı yere elini götürmüş Taehyung ile göz göze geldiler ve birden ikisi de gülmeye başladı. Sonra Ji Eun yüzündeki gülümseyişi, normal haliyle değiş tokuş ettirerek toparladığı kağıtları uzattı genç adama. Ayağa kalkarlarken, "Özür dilerim, gerçekten." dedi. "Birden ayağım kaydı ve dengemi kaybettim. Size sıkıntı çıkarmak istemezdim."

Aslında tamamen yalan sayılmazdı. Sakar Min Ah'nın dengesiz itişi yüzünden çarpmıştı ona. Sahi, Min Ah neredeydi? Ji Eun birden arkadaşına bakmak için döndüğünde, olması gereken yerde yeller estiğini gördü. Bu esnada kağıtları düzene sokan Taehyung yüzündeki gülümsemeyi silmeden, "Sorun yok. İyisin değil mi?" diye sordu.

Ji Eun, bu tanımadığı genç adamın onunla saygı ifadesi olmadan konuşmasını nedense absürt bulmamıştı. Kemik gözlüğünün kenarına değen önündeki kahverengi saçları, onu bir öğrenciden çok öğretmen gibi gösteriyordu.

"İyiyim," dedi ellerini nereye koyacağını bilmeden. Sonunda birini önünde, diğerini ensesinde konumlandırmıştı. "Sayenizde..."

Taehyung başını salladı ve elindeki kağıtları göstererek, "O halde izninizle..." dedi. Ji Eun o zamana kadar nerede durduğunun farkında dahi değildi. Rektörlüğe giden merdivenin tam ortasında, Taehyung'un geçişini kapatacak yerde dikiliyordu. Ani bir algılayışla doksan derece eğilerek kenara çekildi ve Taehyung hızlı adımlarla merdivenden indi.

Ji Eun yalnız başına, sersemlemiş halde kaldığında aklında tek bir şey vardı. Kim Taehyung, Min Ah'nın abarttığından daha fazlasıydı.


-


"Özür dilerim, cidden neden öyle davrandım bilmiyorum. Bir anda panikledim, seni geriye çekmek yerine itiverdim." Yavru köpek sızlanmasıyla konuşuyordu. "Affet beni?"

Ji Eun telefonu omzuyla kulağı arasına sıkıştırıp çantasından kitabını ve defterini çıkararak onları odalarının sol köşesindeki ortak dolapta, kendisine ait alana koydu.

"Tamam Min Ah, sorun değil." dedi artık sıkılmış bir sesle. Yarım saattir muhabbet dönüp dolaşıp aynı yere dönüyordu. Min Ah, Ji Eun'u orada öylece bırakıp gittikten sonra Ji Eun ona ulaşmaya çalışmadan kampüsün içerisinde yer alan yurduna gelmişti. "Fakat bir daha sana yardım etmem, onu söyleyeyim."

Min Ah mızmızlandı. "Yaa, ama benim güzel biricik Eun'um. Senin kalbin pamuk gibi, canından çok sevdiğin dostuna bu güzel yolculuğunda yardım edemez misin? Söz, bu sefer seni itmeyeceğim."

Ji Eun sinirliydi ama dayanamayıp güldü. "Geri zekalı. Seni canımdan çok sevmiyorum, ayrıca beni bir daha itersen seni öldürürüm."

"Ama itiraf et, yakından daha da yakışıklıydı değil mi?" Min Ah çocuğa gerçekten fena düşmüş olmalıydı. "Yunan tanrısı sanki."

infidad | kth Where stories live. Discover now