2.9

143 31 22
                                    

/temsili anime halini bulamadım :(

Yatağımda oturup bana bakan Umri'yi dinlemek üzre, kollarımı bağlaç yaptım. 'Hadi.' dercesine elini salladım. Kafasını salladı ve boğazını temizledi.

"Muzaki.." dedi ve tekrar öksürdükten sonra konuşmaya başladı. "Gitmek zorundaydım çünkü abimin bir sorunu vardı." dedi başını eyerek. "Hem burada kalmak onu üzüyordu, hem de tedavisi burada yapılmıyordu." dedi bana bakarak. "Sana elveda diyemedim, çünkü apar topar gitmek zorunda kaldık. Birden hastalığı ilerledi. Biliyorsun, annemiz babamız yok bizim. Teyzmede kalırdık burda. Babanemin olduğu şehire gitmek zorunda kaldık."

"Sen bir elvedayı bu kadar büyütüyorsun, üzgünüm ama sana hoşçakal deseydin, abime de hoşçakal derdim.. Ama onun ki, ebedi bir veda olurdu."

Elini elimin üstüne koyduğunda, çekmemek için çok zor durdum. Ama vücudum ters tepkime yapıyordu. Çekme, çekme, çekme..

Gözlerimi kapattım ve çekmemek için her yolu denedim.

"Muzaki.." diye bağıran Umri'nin sesiyle gözlerimi açtım. "Titriyorsun! Neler oluyor! Anneni çağırayım mı?" ellerimi hızla çektim ve havaya kaldırıp onlara baktım. Şiddetli bir depremin, evleri sallayışı gibi titriyorlardı.

"Çağırma.." diye yuvarladım kelimeleri ağzımdan. "Dokunduğun için tepkime yaptı." dedim ve yorganın altına doğru ellerimi sakladım.

"Ben çok özür dilerim Muzaki. Gerçekten, bilseydim dokunmazdım." gözlerimi kapatıp başımı salladım.

Hala özür dilemeye devam ettiği sırada, "Abinin adı neydi?" dedim. Ağzı açık, kelimesi havada halde durdu ve cevap verdi. "Adının söylenmesinin istemiyor.."

"Neden?" dedim yorganın altındaki ellerimi durmaları için sıkarak. "Annem koyduğu için.. Ama neyse, bunun önemi yok. Zaten yakında dönecek. Eski arkadaşlar kavuşacağız." dedi gülümseyerek.

"Hastalığı peki? Geçti mi?" gülümsemesi soldu ve yine başını eydi. "Hayır." yavaşça başımı salladım ve hafiften tebessüm ettim.

"Üzülme, o gelince görüşürüz beraber." dediğime gülümsedikten bir iki saniye sonra telefonum çaldı. Ekrandan baktığımda Luka olduğunu gördüm. "Aa.. Şey, bakmam lazım. Seni yolcu etmemi ister misin?" anlayışla kafasını salladı ve ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledi. 

Bende hızla kalktım ve onu dış kapıdan uğurlayıp, hemen telefona koşup Luka'nın aramasını açtım. Saat 22.22'idi. Ne olmuştu acaba?

Yukarıdan gelen mesaja tıkladım.

@pluviophile: Rahatsız ettiysem özür dilerim.

"Soru değil." dedim. Tekrar yazıyor yazısı göründü.

@pluviophile: Bir hafta buralarda olamayacağım. Merak etmemen için aramak istedim.

"Bir sorun mu var?" dedim kaşlarımı çatarak. 

@pluviophile: Yok.

"Tamam o zaman sorun değil.. Nasılsın?"

@pluviophile: İyiyim. Sen?

"Doğruyu söyle.."

@pluviophile: Ucundan iyiyim.

"Tamam sonuç olarak iyisin. Güzel. Şey... Gözlerini bir kere daha görebilir miyim? Hayır... Psikopat değilim. Olabilirim, ama.. Of! Kısaca, gözlerini görebilir miyim?" diye fısıltıyla konuşmaya devam ettim.

@pluviophile: Direkt söyleseydin gösterirdim zaten.

"Resim olarak atsan?"

@pluviophile: Olur.

@pluviophile: Aramayı kapat, çekeyim.

Aramayı dediği gibi kapattım ve o mükemmel gözleri beklemeye başladım. 

@pluviophile: *fotoğraf*

@selenophile: Aman Tanrım, çok güzel!

@pluviophile: Abartma.

@selenophile: Abartmıyorum..

Telefonu kollarımın arasına sıkıştırıp, sımsıkı sarıldım.

Bana neler yaptırıyorsun..

**

35 final.

talk with me like i've never talking with youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin