5. Bölüm

7K 728 135
                                    

İki hafta boyunca aynı şeyler birbirini takip etti ve bir rutine dönüştü.

Jungkook'un ayın sonunda derslere yatırım yapmak için fazladan mesaiye kalması gerektiğinde Taehyung Mina'yı sınıfına bırakma görevini üstlenmişti. İş yeri bazen onu boğuyor, her gün yüzleşmek zorunda olduğu hödük müşterilere tahammül edemiyordu.

Meslektaşı Seokjin vardiyayı daha değerli kılıyordu. Saatleri daha eğlenceli hale getirmeye çalışırlar, içecekleri en hızlı kimin yapabileceğini görmek için arlarında küçük müsabakalar yaratırlardı. Öğle arası molalarında da birliktelerdi, sokağın arkasında oturur ve ağız dalaşına girerlerdi.

Çarşamba günü, Jungkook vardiyası biter bitmez Mina'yı almak için dans akademisine gidecekti.

Mina her zaman olduğu gibi gülümsemelerle dolup taşıyordu, bir saat dans ettikten sonra bile sarf ettiği enerjisi inanılır gibi değildi. Daima yeni hareketler ve paylaşacak yeni hikayeleri vardı, hatta sınıfta Jungkook'u hoşnut eden yeni bir arkadaş edinmeyi de başarmıştı. Jimin'i öve öve bitiremiyordu. Jimin böyle yaptı, Jimin şöyle yaptı, Jimin bana bunu gösterdi, Jimin bana şunu gösterdi.

Jimin artık konuşmak için durmuyordu, vereceği raporları yoktu ama yine de Jungkook Mina'yı almaya geldiği sırada gözleri buluştuğu zaman gülümsüyor ve el sallıyordu.

Ancak Jungkook Mina'yı almak için akademiye giden her zamanki yolunu katettiği dördüncü haftada kalbini parçalayan bir manzarayla karşılaştı. Mina'yı görünce göğsü sıkıştı, gözlerindeki gözyaşlarıyla burnunu çekerken Jimin'e sıkıca yapışmıştı. Alt dudağı titriyor, umutsuz bakışları babasını arıyordu.

Kızını ağlarken görmek her zaman acı verici olmuştu. Normalde Mina yaşına göre güçlü bir çocuktu, bir hata yaptığında ve kendini incittiğinde bile hiç parçalanmazdı.

Jungkook'un gözleri mantıksız yaşlarla yanmaya başladı, boğazının arkası onlara doğru ilerlerken iştahsızlığını yutmak için fazlasıyla kalın hissettirmişti.

"Mina?" Kızına seslendi, sesi perişandı. "Güzelim, Mina?"

Mina tanıdık sesle birlikte kafasını kaldırıp ona doğru koşarken nefes nefeseydi. Kollarını ona sardı, bu kez tutmaya bile çalışmadığı kırık hıçkırığı firar etti ağzından. Jungkook onu kucakladı, Mina bacaklarını beline dolarken sıkıca tutuyordu onu, yüzünü babasının boynuna gömdü.

"Neler oldu böyle?" Sesine yansıyan dehşetle sordu Jimin'e.

Jimin etrafına bakındı, Jungkook'a gitmeden önce çoğu kızın alındığını onayladı. Yüzünü endişe boyamıştı, gözleri pişmanlık ile doluydu. Jungkook bale öğretmeninin kızlara olan sevgisini ve ilgisini dışardan gören biri bile anlayacağından onlara kasıtlı olarak zarar vermeyeceğini biliyordu bu yüzden Jimin'in Mina'yı üzecek bir şey yaptığını ama bunun kendisini zorladığı sonucuna varmıştı hemen.

"Jungkook..." dedi Jimin onlara ulaşınca elini geçici olarak Mina'nın sırtına götürüp hafifçe okşarken. "Böyle bir sahneyle karşılaştığın için üzgünüm... Ne yazık ki Mina bugün zor zamanlar geçirdi."

"Oh?" Jungkook refleksle Mina'yı daha sıkı tuttu. "Ne oldu?"

"Emin değilim," diye ititraf etti Jimin. "Kızların yeni öğrendiği hareketlerden birini uyguluyorduk, tendu*. Aslında çok basit. Sadece çabaladı."

"Oh."

"Mina zayıf hissettiğini söyledi ve oturmak zorunda kaldı. Hoseok ona yiyecek ve içecek getirdi. Sanırım, bize katılamadığı için hayal kırıklığına uğramış hissediyor."

Moves Like Magic  • JikookWhere stories live. Discover now