2.0 ▪ river flows in you

Start from the beginning
                                    

Yere yığılmamak için zor duruyordum.

"Ve, 10 yıl içinde bastırdığı aşkı günyüzüne çıkmış. Çok korkmuş salak çocuk, çünkü hâlâ sevgili sincabı için yeterince güvenli biri olduğunu düşünmüyormuş. Yine de kendini daha fazla tutmamış ve sevgili sincabının güzel kalbine girmeyi başarmış. Onun sincabı da aynı şekilde, salak çocuğun kalbinin en güzel köşesinde barınmış, hayır, salak çocuğun kalbi oluvermiş." Birden gülümsemesi soldu. "Bir gün; salak çocuk, sevgili sincabını tekrar bırakmak zorunda kalmış. Salak çocuğa sürekli onun sincabına zarar vereceklerini söylüyorlarmış. Salak çocuk çok korkmuş. Biliyor musun? Titremiş. Hem de iliklerine kadar titremiş."

Kapının pervazına tutundum. Tutunmasam bayılırdım.

"Ama salak sincap o kadar salakmış ki, salak çocuğun onu gerçekten terkettiğini falan sanmış." Piyanoyu çalmayı bıraktı, ve bakışlarını tavandan çekip bana çevirdi. Gözleri yaşlarla parıldıyordu.

Oturduğu siyah deri iskemlenin üzerinden orada olduğunu yeni farkettiğim dondurmayı aldı ve bana uzattı. "Bugün," dedi gözünden bir damlanın akmasına izin vererek. "Senin için bir dondurma çaldım. Çünkü sana söz vermiştim, hatırlıyorsun değil mi çocuk?"

Titreyen alt dudağımı dizginlemek için dudağımı ısırdım, ve dolu gözlerle başımı salladım. Tam 12 yıl önce, gece onu yaralı bir halde bulduğumda bana 'senin için tekrar dondurma çalacağım' demişti.

Ve bugün, çalmıştı da.

"Sözlerimi daima tutacağımı da biliyorsun, değil mi?"

Tekrar başımı salladım.

"Şimdi sana yeni bir söz vereceğim. Seni asla bırakmayacağım, tamam mı? Ortadan kaybolduğum zaman seni bıraktığımı düşünmeyi kes. Bağımlılık yapıcısın, seni istesem de bırakamam ben."

Tutamayacağın sözler verme, demek istedim. Ama çaresizce inanıyordum ona.

Bana uzattığı dondurmayı tutan eli titriyordu. Ona doğru birkaç adım attım ve uzattığı dondurmayı aldım.

"Bu gece," dedim sonunda konuşarak. "Taekook parlıyor. Gökyüzünde. Şu anda."

Başını hafifçe sağa eğdi ve çarpık bir gülümsemeyle beni süzdü. "Biliyorum. Her ayın 17'si gökyüzünde parlar o." Öyle yoğun bakıyordu ki bana, öyle güzel bakıyordu ki beynimdeki tüm odacıklar onunla dolup taşıyordu.

"İzlemek ister misin?" dedim doğrudan ona bakarak. Gözlerinin altı mosmordu ve dudakları kurumuştu. Hasta gibiydi. Belki yorgun..

"Benimle gel." İskemleden kalkıp kolumu kavradı, ve barın asansörlerinden birine doğru ilerledik. 63. Kata, en üst kata bastı.

Pekâlâ, 63. Kata çıkmak biraz uzun sürecekti.

Bir asansörün içinde, sadece süper seksi Taehyung'un ve benim yalnız başımıza bulunduğumuz bir asansörün içinde, 10 dakikacık bekleyebilirdim. Hiçbir cinsel gerilim yaşamadan.

Onun kusursuz teni üzerinden yayılan erkeksi kokudan etkilenmeden.

Veya karamel kokan sarı saçlarından.

Sorunsuz bir şekilde 63. kata çıktık.

Daha önce görmediğim bir ifade vardı gözlerinde. Dudaklarının kenarındaki ufak, minik kıpırtıyı eksik etmiyordu. Sanki gözleri de gülümsüyor gibiydi.

Asansörden önce o çıktı ve nazik bir şekilde elimi tuttu. Sıcak havaya rağmen buz gibiydi elleri.

Terasa çıktığımızda, çok güzel bir gökyüzü karşıladı bizi. Gökteki yıldızlara büyülenmişçesine bakıyordum, ancak o bana bakıyordu.

ice cream | taekookWhere stories live. Discover now